Emeğin toplumsal üretkenliğini artırabilen herşey üretici güçtür. Bilimin üretime uygulanmasıyla toplumsal emek üretkenliğini artıran, böylelikle toplumun mevcut ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli toplam emek-zamanı azaltan ve yeni toplumsal olanaklar, ilişki biçimleri, ihtiyaç ve yetileri ortaya çıkartan teknoloji de bir üretici güçtür.
Bu tanımda öncelikle şunlara dikkat etmeliyiz: Üretici güçler üretim araçlarına ve teknolojiye indirgenemez. Canlı toplumsal emek, elbirliği ve işbölümü dahil üretim ve emek organizasyonu biçimleri, üretimin toplumsal bütünleşme düzeyi, toplumsallaşmış bireyler, üretimin bir iç dinamiği olan ihtiyaçlar, bilgi ve eğitim gibi pek çok etken de üretici güçler arasındadır. Belli koşul ve sınırlar içinde belli üretim ilişkisi ve üstyapı faktörleri de, toplumun üretken örgütlenme biçimi çerçevesinde üretici güç işlevi görebilir.
Teknoloji, “ölü emek” olarak, kendi başına tarihi ve toplumu belirleyen ve dönüştüren sihirli bir güç değildir. Teknolojinin belirleyiciliği ancak insanın üretken emeği yoluyla gerçekleşebilir. Başka deyişle, toplumsal dönüşümler ancak toplumsal emek üretkenliğindeki artışlarla olanaklı ve zorunlu hale gelir.
Günümüzün en ileri bilişim ve otomasyon teknolojileri dahi, “ölü emek” olarak, canlı emekten azade değildir. Evet yapay zekalı teknolojiler işlem yapma halkasında insandan özerk olarak kendi kendini kontrol edebilir ve hatta geliştirebilir, ama o noktaya kadar yapay zeka da muazzam bir canlı emek ordusuna ihtiyaç duyar. Yazılım, donanım ve altyapılarını araştıran, tasarlayan, çeşitli süreçlere uygulanabilir hale getiren, nezaret eden, veri tabanlarını hazırlayan, makine öğrenmesiyle “eğiten”, bakım ve onarımını yapan canlı toplumsal emektir. Bu emek süreçlerinin çok daha büyük bir bölümü daha, bir süre sonra akıllı teknolojiler tarafından yapılabilir hale gelebilir: Altyapı ve donanım bir yana, çip üretimi ve bizzat bilişsel algoritmaları geliştiren yazılım emeği süreçleri bile! Ancak canlı emekten soğurduğu artı-değere dayalı ve ucuz emekgücü arzıyla sarhoş olan kapitalizmin, bu konuda sanıldığı kadar aceleci olduğu söylenemez.
Teknoloji ve üretim ilişkileri
Teknoloji mevcut üretim ilişkilerinden de azade değildir. Çeşitli teknolojik gelişim seçenekleri ve bunların ortaya çıkartacağı yeni olanaklar, yetenekler, ihtiyaçlar arasından hangilerinin, kimler için, ne amaçla, nasıl ve ne ölçüde geliştirileceğini ve kulanılma biçimlerini şekillendiren, üretim ilişkileridir. Kapitalizmde teknoloji ancak kapitalist üretim ilişkilerinin bir dolayımı ve aracı olarak varolabilir: İşçiler üzerine bir “göreli artı-değer sömürüsü aracıdır”, emeğin hünerlerini “gasp aracıdır”, emeği nesneleştiren ve nesnelere tabi hale getiren “despotizm aracıdır”, işçilerin “isyankar ellerini (ve zihinlerini) uysallaştırma aracıdır”, işçileri sermaye hükümranlığı karşısında “güçsüzleştirme aracı”dır. (Marx, Kapital Cilt 1 ve Grundrisse)
Geleneksel emek aletleri, emeğin araçlarıdır, işlevleri işçinin etkinliğini iş nesnesine iletmek, işçi ile iş nesnesi arasında aracılık etmektir. Otomatik makineyle birlikte bu tersine döner. Üretim sürecinin kontrolü işçiden makineye geçer. İşçinin kendisi makinenin etkinliğini iş nesnesine aktarmada bir aracı (makinelerin çalışmasına nezaret eden, aksamaları düzelten vd) canlı alet durumuna indirgenir. İşçi makinenin bir uzantısı haline gelir. Aynısı bilgiyi otomatik olarak işleyen algoritmik teknolojilerle birlikte kafa emeği için de geçerlidir. Kafa emeği, bilgi işleme teknolojileri ile iş nesnesi arasındaki canlı bir eklenti, yapay zekanın bir uzantısı haline gelir. Örneğin tercümeleri, muhasebe hesaplarını, hukuk davalarının analizini, ameliyatları, kod yazılımlarını yapay zeka yapabilir, ki bugünden bu gibi bilişsel süreçlerin bazı aşamaları iyi-kötü yapabiliyor, kafa emeğinin giderek genişleyecek bir kesimi daha, adım adım, yapay zekanın yaptığı işlerin gözetmenliğine ve düzeltmenliğine doğru inme eğilimi gösteriyor.
Kapitalizmde teknoloji, günümüzde artık zihinsel emek süreçleri dahil, işleri basitleştirir. Ama bu, beden işçileri açısından olsun zihin işçileri açısından olsun, işleri hafiflettiği anlamına gelmez. Tam tersine, kapitalizmde teknoloji, aşırı çalışmayı koşullandırır. Daha basit parçalara bölünüp strandartlaştırılarak ve sayısallaştırılarak makinelerin/algoritmaların uzantısı haline getirilen kol ve kafa emeğinin sömürülme şiddeti, zahmeti, birikimli stresi, çalışma acısı ve süresi artar. Üstelik işçilerin bırakalım yaptıkları işlerde kendilerini geliştirebilmeyi, genellikle eğitim düzey ve bilgi-beceri kapasitelerinin epey altındaki, hep aynı tekdüze köreltici işleri hep aynı tekdüzelikle (ama tabii giderek artan bir hızla) yapmak zorunda kalmaları da bir başka cehennem azabıdır.
Yeni teknolojilerin günümüzde zihinsel emek süreçlerini de parçalayıp basitleştirmesi, bu emek alanlarındaki niteliğin ve hünerin de emekten makinelere, dolayısıyla sermayeye geçmesine yol açar. Sermayenin zihin emeğini nesneleştirme, mesleki statü ve normlarını yerle bir etme, niteliği niceliksel performansa indirgeme, vasfı metalaştırma ve değersizleştirme olanaklarını artırır. Bu alanlarda da giderek daha vasıfsız, daha deneyimsiz (örgütlenme ve mücadele açısından da deneyimsiz), güvencesiz, düşük ücretli, daha kolay bulunup daha kolay işten atılabilecek işçileri çalıştırabilmesini sağlar. Sermayenin yeni teknolojileri işçi sınıfına karşı bir silah olarak kullanmasının en kritik etkenlerinden biri budur.
Kapitalist üretim ilişkileri, diğer taraftan, teknolojinin gelişimini kısıtlar. Günümüzde her zamankinden hızlı görünen teknolojilerin gelişimi, farklı koşullarda olabileceğinden çok daha yavaştır, uygulama alanları halen oldukça sınırlıdır. Burjuva iktisatçıları bu durumu, “yeni teknoloji, dibe vuran üretkenlik paradoksu” diye itiraf etmektedir. Gerçekten de 2000’li yıllarda dijital teknolojiler en yoğun olarak finans ve e-perakende ticaret gibi üretken olmayan alanlarda uygulamaya geçerken, üretim alanındaki uygulamaları oldukça sınırlı ve yavaş kaldı. Bunun nedeni üretimdeki karlılık krizi; çok daha büyük çaplı ve geri dönüşü uzun vadeli yatırımları gerektirmesi; ama mali sermayenin salt hızlı ve kolay kazançlar derdinde olması; ve tabii ucuz emek rahatlığının teknolojik yenilenmeyi yavaşlatmasıdır. Ama Çin’in yükselen teknolojik rekabetinin basıncıyla, diğer yandan krizin biricik stratejik çözümünün emek üretkenliğini yeni bir düzeye yükseltecek uzun vadeli ve çok büyük çaplı yatırımlar olmasıyla, ABD ve AB’de devletin yeni üretim teknolojileriyle yapılan yatırımlara çok büyük teşvikler verdiği ve hatta özel sermayenin kaçındığı bir dizi üretim teknolojisi yatırımlarını bizzat üstlenmek zorunda kalacağı bir dönem açılıyor. Kuşkusuz bu daha bir kriz bitmeden yeni ve daha şiddetli bir küresel krize davetiye çıkartıyor. Önümüzdeki süreçte üretimdeki zaten posası çıkarılan emeği daha bir kışkırtacak teknolojik vidalamalar, üretim tabanından sınıf mücadelelerinin şiddetlenebileceğini gösteriyor.
Kapitalizmde yeni teknolojilerin yarattığı işsizlik, nisbidir. Makineleşmeyle işçi sınıfının çalışan kesimleri mutlak olarak genişlemeye devam ederken, bu artış sermayenin toplam büyüklüğündeki artışla aynı oranda olmaz ve ona göreli olarak düşer. Ki bu da kapitalizmin kar oranları krizinin başka bir ifadesidir. Kapitalizmde makinalaşma süreçleri zorunlu emeğin gereksizleşmesine doğru genel bir tarihsel eğilim göstermekle birlikte, bu eğiliminin kapitalizm koşullarında gerçekleşmesi imkansızdır. Kapitalizm tam tersine, nüfusun durmaksızın daha geniş kesimlerini daha vahşi artı-değer sömürüsü çarklarının içine çekmeye ihtiyaç duyar. İşsizliğin teknoloji kadar kritik bir kaynağı, kapitalizmin genel krizidir. Kaldı ki, yeni teknolojilerin yok ettiği az çok vasıflı emek alanları yerine yarattığı yeni istihdamın çok büyük bölümünü vasıfsız, güvencesiz, enformal, gig ve çok düşük ücretli işler oluşturmaktadır.
Teknoloji sınıf savaşımından azade değildir. Burjuvazinin teknolojiyi bir sınıf savaşımı aracı olarak kullanmasına, işçi sınıfı mücadelelerine ve/veya kar oranlarının düşüşüne karşı yeni teknolojileri bir modern kölecilik kırbacı olarak devreye sokmasına karşılık, işçi sınıfı da buna karşı direnir. Teknolojinin kapitalist kullanımının yol açtığı sömürü şiddetinin ve sürelerinin artmasına karşı direnir, teknolojik işsizlik vasıfsızlaşma güvencesizleşmeye karşı direnir, teknolojik gözetim/kontrole karşı direnir, makinelere ezdirilmeye ve makinelerin uzantısı haline gelmeye karşı direnir, makinelerin hızına ve yol açtığı iş cinayetlerine ve aşırı stres sorunlarına karşı direnir. Zamanla yeni teknolojilerin zayıf ve kör noktalarını öğrenerek etkisini sınırlamaya çalışarak veya istismar/sabote ederek direnir. Giderek yeni üretim-iletişim-ulaşım teknolojilerinin sunduğu yeni olanakları sermayeye karşı kendi sınıf mücadelesinde ve örgütlenmesinde kullanmayı öğrenerek direnir. Bunun olanakları her yeni teknolojik gelişimin üretici güçleri (üretimi, emeği, bilgiyi, eğitimi vd) daha fazla toplumsallaştırmasında yatar. Teknolojinin gerçek yaratıcıları onu durdurma kapasitesine de sahiptir. Uzlaşmaz karşıt sınıflar arasındaki savaşım, teknoloji dolayında da sürer ve teknolojilerin şekillenmesi ve yeniden şekillenmesinde önemli bir rol oynar.
Kapitalizm koşullarındaki yeni teknolojilere, kendi başına, mistik bir güç, bir “kendinde tarihsel özne” rolü atfeden yaklaşımlarla sınırlarımızı net çizmeliyiz. Yeni teknolojilerinin toplumu ne yönde nasıl dönüştüreceği, diğer üretici güç etmenlerinden, işçi sınıfının üretken emeğinden, kapitalist üretim ilişkilerinden, sınıf mücadelesinden bağımsız değildir ve ancak bu bütünlük içinde analiz edilebilir.
Yapay zeka ve sınıf mücadelesi
Çip teknolojileri ve yapay zeka da en başından itibaren kapitalist üretim ilişkilerin bir dolayımı olarak şekillenmekte, emek üzerinde göreli artı-değer sömürüsünün, emek, insan ve doğa üzerindeki sermaye gapslarının, despotizminin ve toplum mühendisliğinin yeni bir aracı olmaktadır. Geleneksel mekanizasyon teknolojilerinden farkı ise, insanın bilişsel yetilerini de bazı yönleriyle devralması, kafa emeğinin/eğitimli emeğin proleterleşme süreçlerini giderek genişletmesi ve hızlandırmasıdır. Yanı sıra kendi kendini kontrol eden makine teknolojilerini, makine öğrenmesi ve kendi kendini geliştirmesine doğru taşımasıyla, otomatik makinelerin gözetmenliğine doğru itilmiş işçilerin elinden doğrudan üretim sürecindeki bu son işlevlerini de alma potansiyeli taşımaktadır.
Kapitalist üretim genelinde insansız tam otomasyon/robotizasyonun gerçekleşmesi mümkün olmamakla birlikte, despotik çalışma koşullarının ve gig işlerin tam da bu yeni teknolojilerle birlikte nasıl yaygınlaştığını görmek yeter.
Marx, kapitalizmdeki bilimsel-teknolojik gelişmelerin keskin çelişkilerini vurgularken, sanki günümüz kapitalist ekonomisinin dijital dönüşümü ve yapay zeka üzerine konuşuyor gibidir:
“(Kapitalizmde-bn) bütün keşiflerimiz ve ilerlememiz, maddi güçleri entelektüel bir yaşamla doldurmak ve insan yaşamını maddi bir güçle aptallaştırmaktan başka bir sonuç vermiyor.” (Marx, Çartist hareketin gazetesi People’s Paper’ın yıldönümünde yaptığı konuşma, 1859)
Çip teknolojileri ve yapay zekayı, kapitalizmin derinleşen çelişkilerinin hem bir sonucu hem de bu çelişkileri daha da derinleştirecek bir etken olarak görebiliriz. Bu teknolojiler kapitalizmin kronikleşmiş üretkenlik krizine çözüm arayışı çerçevesinde ortaya çıkıyor ve sınıf çelişkilerini daha bir derinleştiriyor. Yalnızca algoritmik platform tekellerine bağlı çalışan moto-kurye işçilerinin muazzam yığınsallaşmasına ve dünya çapındaki fiili grev dalgalarına, teknoloji tekellerinde yaygınlaşan işçi mücadeleleri ve örgütlenme girişimlerine, yalnızca son 6 ayda yüzbinlerce teknoloji işçisinin işten atılmasına bakarak… Ve dünya sınıf mücadelesi tarihinin benzer deneyimlerini bilerek… Büyük bir kesinlikle söyleyebiliriz ki, kapitalizmin her teknolojik dönüşüm dalgasında olduğu gibi, dijital dönüşüm ve yapay zeka dalgası da, bir yandan işçi kitlelerinin yeni yıkımları ve sefaletini diğer yandan mücadele dalgalarını doğurmadan ve işçi sınıfının direniş redaksiyonlarından geçmeden ilerleyemez. Artık kendilerini de vurmaya başlayan bu teknolojileri üreten işçi kesimleri ile bu teknolojik despotizm altında çalışan işçi kesimlerinin birbirine yakınlaşması ve birlikte hareket potansiyeli ise, sınıf mücadelesinde yeni bir dönemeç noktası olabilir.
Teknoloji üzerinde ve dolayındaki mücadeleler, sınıf savaşımının olmazsa olmaz bir cephesi haline gelmiş durumda. Günümüzde işçi grev ve hareketlerinde, kitle isyan ve direniş dalgalarında enformasyon teknolojilerinin ajitasyon-propanga, birbirinden öğrenme ve bilgiyi paylaşma, şirketler ve devlet içinden bilgi sızdırma ve deşifre etme, örgütlenme ve ortak hareket etme, kolektif karar ve eylem süreçlerini birleştirme, tabandan yaratıcı inisiyatifi geliştirme gibi amaçlar için nasıl etkin biçimde kullanılabildiğini biliyoruz. Devrimci sınıfın ve örgütlerinin mücadelenin her alanında kendi bağımsız bilişim-iletişim destek sistem ve birimlerini bilinçli ve planlı olarak oluşturması önem kazanmaktadır. Örneğin günümüz işçi grevlerinde yalnızca mekanik şalterleri indirmek yetmiyor, bilgisayarları, şirketlerin bilişim-iletişim merkezlerini de durdurabilmek gerekiyor. Örneğin gündelik yaşamda yaptığımız neredeyse her hareketin çevre algılama teknolojileri ve veri-analiz sistemleri ile izlendiği koşullar, teknolojiden anlamayı ve mücadelede yaratıcı biçimde kullanma becerisini gerektiriyor. Tüm bunlar, teknolojiye de net ve gelişkin bir devrimci sınıfsal-sosyalist bakışı gerektiriyor.
Genel zeka ve kapitalizm
“Sabit sermayenin (makineleşmenin-bn) gelişme düzeyi, genel toplumsal bilginin, knowledge’ın ne dereceye kadar dolaysız bir üretici güç haline geldiğini ve toplumsal yaşam koşullarının ne dereceye kadar genel zekanın kontrolü altına girmiş olduğunu, ne dereceye kadar dönüştürülüp ona uyarlı biçime sokulmuş olduğunu gösterir. Toplumun üretici güçlerinin, salt bilgi biçiminin ötesinde, ne dereceye kadar toplumsal pratiğin maddi yaşam sürecinin dolaysız organları halinde üretilmiş olduklarını ortaya koyar.” (Marx, Grundrisse.)
Marx’tan hareketle bugün genel toplumsal bilgi/genel zeka’nın başat dolaysız üretici güç haline geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. “Genel zeka’nın dolaysız üretici güç” olarak bugün geldiği gelişme düzeyinin başlıca öğelerini şöyle sıralayabiliriz: 1- Bilim-teknoloji ve bilimsel emek. 2- Üniversiteler. 3- İşçi sınıfının genel eğitim düzeyinin yükselmesi. 4- Üretim süreçlerinin toplumsal bütünleşmesi ve daha çok yönlü, toplumsallaşmış bireylerin daha büyük sayılarda gelişimi. 5- Toplumsal yaşamın her alanının verileştirilmesi ve algoritmik veri-analiz sistemlerine bağlanması. 6- Dijital teknolojilerin, yapay zeka dahil yoğun olarak gündelik yaşama girmesi ve şekillendirmesi.
Bu öğelerin her biri ve bütünü kapitalizmde keskinleşen çelişkiler içinde varolabilir: En başta toplumun beynindeki tüm bilginin ve toplumun kendisi hakkında tüm bilgisinin, tek tek kişilerin toplam bilgisinden soyutlanarak makinelere geçmesi, bilginin de ileri düzeyde evrensel toplumsallaşması anlamına gelir ama bu da sermayede cisimleşir. Bilim-teknoloji parlak bireysel icad ve keşifler sorunu olmaktan çoktan çıkmış, her birinde binlerce bilim emekçisi, mühendis, teknisyenin kolektif çalıştığı projelerle, başlıbaşına devasa bir kapitalist sektör haline gelmiştir. Ne var ki bu da, verimlilik ve karlılığı artırma adına yaratıcılığın öldürüldüğü, bilim emekçilerinin dahi projelerin bütününün bilgisine sahip olamadan, yalnızca bir parçacığında rutin işleri yaparak köreldiği bir biçimdir. İşçi sınıfının eğitim düzeyi 1850’lerde ancak yüzde 10’unun ilkokul eğitimi alabildiği bir noktadayken, bugün ortalaması lise/meslek lisesi, yüzde 30’u yüksek okul ve üniversite mezunudur. Sermaye işçi sınıfının eğitim düzeyini durmaksızın yükseltmek zorundayken, işçileri tüm hüner ve yaratıcılıktan soyan tekdüze işlere mahkum etmesi, en keskin çelişkilerden biridir. Üretimin toplumsal bütünleşmesi, sanayinin temel yasası çerçevesinde, çok çeşitli işlerde farklı yetilerini geliştirmiş işçileri zorunlu kılmakta (toplumsallaşmış işçi bireyler), fakat bu da kapitalizmde, işçiler için daha fazla güvencesizlik ve işsizlikle iç içe çalışmak, sefalet ve yıkımdan başka bir anlama gelmemektedir. Herşeyin verileştirilmesi, tıpkı bankaların kendilerinin olmayan toplumsal serveti özel sermaye/kar için işletmesi gibi, platform/teknoloji şirketlerinin de kendilerinin olmayan toplumsal verileri özel sermaye/kar için işletmesi çerçevesindedir. Teknolojinin gündelik yaşama daha yoğun olarak girmesi, yaşam süreçlerini kolaylaştırır gibi görünse de, iş-dışı zamanı da sermaye isterlerinin uzantısı haline getirmekte, dahası çalışma süresinin artırılmasına çevrilmektedir. En nihayet, kapitalizm toplumun genel zekasını muazzam bir dolaysız üretici güç haline getirmekle birlikte, bu genel zekayı alabildiğine dar ve toplum-düşmanı bir sermayeleştirme alanına sıkıştırıp kısıtlar.
Genel zeka ve sosyalizm
Kapitalist üretim ilişkilerinden kaynaklanan bu keskin çelişkilerin her biri ve bütünü, diğer taraftan, kapitalizmin tohuma kaçan kabuğu altında filizlenen, kapitalist diktatörlüğün kaldırılmasıyla gerçekleşebilecek, gelişkin bir sosyalizmin muazzam toplumsal-maddi olanaklarına ve tarihsel zorunluluğuna işaret eder.
Kuşkusuz devrimi yapay zeka yapmayacak. Sosyalizmi de yapay zeka kurmayacak. Ama proleterleşmiş toplum, üretici gücünü ve onun yeni temeli haline gelen genel zekasını, yıkacağı sermayenin elinden alıp kendi toplumsal ihtiyaçları ve özgürleşmesi için kullanmaya başladığı zaman, kapitalizmin bastırdığı ve engellediği tohum halindeki özgür, öznesel, yaratıcı, kurucu, çok yönlü toplumsal-bireysel yeti ve ilişkiler yaşamın her yerinden fışkırmaya başlayacak. Çünkü dar anlamda yapay zeka değil ama onun da bir bileşeni olduğu genel zeka;
Önceki sosyalizm deneyimlerinin en büyük sorun ve tıkanma noktalarından biri olan kafa emeği/kol emeği arasındaki toplumsal işbölümünün aşılmasının koşullarını oluşturuyor.
Şimdiden bazı kapitalist iktisatçıları endişelendirecek biçimde, trilyonlarca veriyi belirlenen toplumsal ihtiyaçlar ve amaçlar doğrultusunda birkaç dakikada toplayıp işleyebilen dijital platformlar temelinde piyasanın aşılmasının, ve geri besleme döngülerine bağlı olarak durmaksızın yetkinleştirilen bir sosyalist planlamanın teknik olduğu kadar toplumsal olanaklarını da içinde taşıyor.
Kol emeğiyle birlikte kafa emeğinin, bir bütün olarak zorunlu emeğin büyük ölçüde gereksizleşmesinin, insanın şeylere yaptırabileceği hiçbir şeyi kendisinin yapmamasının, toplumsal çalışma sürelerinin minimize edilerek serbest zamanın herkesin çok yönlü gelişimi için hızla genişlemesinin, emeğin üretimin zorunlu temeli olmaktan çıkarak bilim, bakım, doğa, sanat, spor, oyun gibi alanlarda özgür ve yaratıcı etkinliğe dönüşmesinin daha ileri koşullarını oluşturuyor.
Yalnızca yukarıdan aşağıya değil, aynı zamanda aşağıdan yukarıya ve yatay sosyalist devrimci işçi konseyleri ve komünleri demokrasinin de daha gelişkin olanaklarını oluşturuyor.
Bir son söz yerine: Yeni İnsan
Üretici güçlerin toplumsallaşarak gelişmesinin günümüzde geldiği nokta ve bu açıdan bir tarihsel dönüşümün daha eşiğinde olmamız, bir Yeni İnsan’ı da hem gereksiniyor hem de koşullarını oluşturuyor. Yeni İnsan’ı kısaca, toplumsallaşmış, çok yönlü yetileri ve yaratıcılığı gelişmiş, özneleşmiş ve özgürleşmiş insan olarak tanımlayabiliriz. Kapitalizm de aslında bir yerde çok yönlü ve yaratıcı emeğe her zamankinden fazla ihtiyaç duymakla birlikte, bunun en büyük engelinin kendisinin olduğunu, çürümek ve insanı çürütmekten başka bir şey yapamayacağını bir kez daha vurgulayalım. Böyle bir Yeni İnsan’ın günümüz toplumundaki filizleri, ancak kapitalist sistemin içindeki uzlaşmazlaşmış ve toplumsallaşmış sınıf çelişkilerinin tarihsel gelişim doğrultusu olarak komünist toplum ufkunu kavramış, ve tutkuyla buna adanmış, tüm yetenek, ihtiyaç ve çıkarlarını bunun tarihsel öznesi olan sınıfıyla, sınıfının kolektif devrimci mücadelesinin ve örgütlenmesinin kuruculuğuyla birleştirmiş ve bu mücadele temelinde gelişip onu geliştiren insanlarla büyüyüp çoğalabilir.
Fuat Yücel Filizler
(Sancı Kültür Sanat Edebiyat Dergisi’nin Temmuz-Ağustos 2023 sayısındaki, “Yapay Zeka ve Yeni İnsan” dosyası kapsamında yayınlandı)