Farplas’ın “İnsan Kaynakları Yönetimi” işlerini yapan “Sentör İnsan Kaynakları” şirketinin iç yüzü ortaya çıktı. Farplas’ta işten atılan işçilerin direnişi sürerken Sentör, çalışan işçilere kendi bünyesine geçirmeyi dayattı, bunu kabul etmeyen işçileri de Farplas yönetimine bildirerek işten atılmalarını sağladı.
“Sentör İnsan Kaynakları” skandalı, Sentör’de çalışan ve aynı zamanda TİP Gebze İlçe yöneticisi olan Nejla Dolaşık’ın, Sentör ile Farplas arasında yapılıp işçilere dayatılan grev kırıcılık anlaşmasını hazırlamayı reddetmesi üzerine açığa çıktı.
Nejla Dolaşık, “Ben bunu kabul etmediğim için beni Farplas’a göndermediler, akşama kadar ofiste tutup mesai sonunda işten çıkardılar. Firma daha önce Birleşik Metal-İş, Petrol-İş gibi DİSK’e bağlı sendikaların olduğu iş yerlerine girerek, yönetime ‘Biz buradaki grevi, örgütlülüğü kırarız. Sizin bünyenizdeki personelleri bize aktarın’ diyorlar. Bunun karşılığında da para kazanıyorlar. Yani grev kırıcılığı bir sektör haline gelmiş şu an.” diyor.
N. Dolaşık, Farplas ve Sentör şirketlerinin Farplas’taki işçi direnişine karşı yaptıkları kumpası, Sentör gibi “İnsan Kaynakları” şirketlerinin iç yüzünü, sendika ve grev kırıcılığın da bir kapitalist sektör olduğunu ifşa ederek anlamlı bir şey yapmış.
Ama bunun için Sentör’ün Farplas işçilerine karşı yürüttüğü operasyona tanık olması gerekmiyordu. Bunun için çalıştığı “İnsan Kaynakları”nın kapitalizmde ne anlama geldiği ve kimler için kimlere karşı ne iş yaptığını bilmesi, örneğin Sentör şirketinin internet sitesinde yer alan büyük şirketlere verdiği “İnsan Kaynakları yönetimi hizmetleri”nin neler olduğuna bakması yeterdi.
Sentör’ün internet sitesinde, büyük şirketlere pazarladığı “İnsan Kaynakları Yönetimi” adı altında sıralanan maddelerden bazıları şunlar: İşe alım yönetimi, İşten çıkış-Fesih yönetimi, Yıllık izin ve diğer izinler ile devamsızlık yönetimi, Çalışma düzeni yönetimi (çalışma saatleri, vardiya düzeni, fazla mesai uygulamaları), Disiplin yönetimi, Eğitim ve sürekli gelişim yönetimi, Performans değerlendirme sistemi, Kariyer ve yetenek yönetimi, Ücret yönetim sistemi…
Sadece bu maddelere bakarak zaten bu şirketin (ve tüm “İnsan Kaynakları Yönetimi” şirketlerinin ve bölümlerinin) işlevinin ne olduğunu herkes görebilir: Sermayenin emek üzerindeki despotik sömürüsünü ve kontrolünü artırmak ve bundan pay almak. İş başvurularını işçiler için kişiliğin ezilmesi ve psikolojik işkenceye dönüştürmek, işten atma tehdidi, çeşitli idari-psikolojik baskılar ve performans sistemi ile aşırı çalışmaya zorlamak, “eğitim, sürekli gelişim, kariyer, yetenek yönetimi” adı altında işçileri parçalamak ve birbiriyle rekabete zorlamak, çeşitli ücretleri ve hakları düşürme teknikleri vb.
Bunları yeterli bulmadıysanız, yine Sentör “İnsan Kaynakları Yönetimi” şirketinin internet sitesinde sattığı hizmetlerden “Çalışan Bağlılığı” başlıklı bölümü okuyalım:
“Bu programlar, kurumunuzda çalışan bağlılığını arttıran, tutundurma oranını yükselten, uygulama programlarının başında ve sonunda yapılan ölçümlemelerle, performans izleme olanağı yaratan avantajlar içermektedir. Bu programlar sayesinde çalışanların birbirlerine , rollerine, müdürlerine ve şirketlerine daha bağlı oldukları, böylece hem müşteri memnuniyetinin hem de verimliliğin arttığı, şirket çalışanlarının yüksek aidiyet ile şirket kültürünü daha da benimsediği gözlemlenmektedir.
12 haftalık çalışan bağlılığı programımız süresince şirketinizde seçilmiş bir ekip ile davranış değişimi üzerinde çalışıyor, duvarlarda asılı değerlerin davranışlara dönüşmesini sağlıyoruz. Her hafta düzenli olarak gerçekleştirilen toplantılarla ekipleriniz görev ve sorumluluklar üstleniyor, kültür dönüşümünün öncüsü oluyor ve bağlılık enerjisini iş performansına dönüştürerek hem iş hem de yaklaşımları sağlanıyor.”
Aslında çok uzağa gitmeye gerek yok. “İnsan Kaynakları” kavramının kendisi bile, işçiyi toplumsal bir varlık ve insan olmaktan soyan, işgücüne, işgücünü de herhangi bir “doğal kaynak”, nesne ve iş aracına indirgeyen bir içerime sahiptir.
“Grev kırıcılığın bir sektöre dönüşmüş olması”na gelince. Bu da pek yeni bir şey sayılmaz. Yine Farplas’ın işçilere Birleşik Metal-İş’e karşı dayattığı Türk Metal çetesi başta olmak üzere, tarihsel ve güncel olarak sermaye ve devlet güdümlü düzen sendikacılığı bir “grev kırıcılık sektörü”nden başka nedir ki? İşçiler düzen sendikası yöneticilerinin aldıkları çok yüksek “maaşlar”a tepki duyarlar ama bu da düzen sendikacılığının uzmanlaştığı grev kırıcılığı bir sektör, işçi aidatları ve patronlardan alınan satış “teşvik” ve rüşvetlerini sermaye yapmalarının, birer kapitalist “insan kaynakları”, “işçi kontrol” şirketine dönüşmüş olmalarının yanında devede kulak kalır. İsteyen Türk Metal’in nasıl bir mafya-kara para holdingi olduğuna, veya eski Tes-İş yöneticilerinin Migros’un taşeron ve personel yönetimi şirketi haline geldiğine bakabilir.
Nitekim dün (14 Şubat 2022) sosyal medyaya sızan bir enformasyona göre, Türk-İş yönetim kurulu, fiili grev ve fiili TİS dalgası ve bu dalgada öne çıkan meşru ve fiili mücadele veren bağımsız sendikalardan rahatsız olarak, bunlara karşı (grev ve sendika kırıcılık) önlemlerini tartışmış! Aynı gün Farplas’a Türk Metal’in sokulması raslantı olması gerek. Tüm bunlar, işçi sınıfının fiili grev dalgasına karşı burjuva grev kırıcılık ağının nasıl bütünlüklü, eşgüdümlü ve etkileşimli olarak operasyonlarını yürüttüğünü gösteren oldukça çarpıcı bir örnek: Büyük patronlar, kapitalist devlet güçleri, emek kontrol ve grev kırıcılığı çeteleri ve şirketleri, medyası, vb.
Şirketleşen ya da zaten şirket gibi işletilen düzen sendikacılığını bir yana bırakırsak, “modern anlamda” grev kırıcılığın bir sektör haline gelmesi ise, neoliberal kapitalizm döneminde ABD’den tüm dünyaya yayılmıştır. ABD’de tıpkı grevler gibi sendikalaşma da, yasal ve metazori olarak bir şirketin tüm çalışanlarının oylamasına tabi tutulur. Bu aylara yayılan bir prosedürü gerektirir. Bu süreçte patronlar, hemen özel uzmanlık alanı sendika ve grev kırıcılık olan profesyonal şirketleri kiralar. Bu şirketler bu süre boyunca, sendikaya/sendikalaşmaya ve öncü işçilere karşı korkunç bir kara propaganda (ırkçılık, dincilik, cinsiyetçilik, anti-komünizm, anti-sol dahil), manipulasyon, baskı, taciz ve rüşvet operasyonları yürüterek, işçileri sendikalaşmaya olumlu oy vermekten caydırmak için kaba ve ince her türlü profesyonal yöntemi kullanan operasyonlar yürütür. Yine bu tür şirketler, diğer şirket yöneticilerine sendika ve grevleri kırma ya da engelleme konusunda her türlü yasal ve yasa-dışı yönetim tekniklerinin, sahterkarlıklarının eğitimini verirler, istendiği zaman istendiği şirketler de bizzat uygulanmasını özel uzmanlarını göndererek gerçekleştirirler. ABD’de özellikle ırkçılığın, muhafazakarlığın, sendika düşmanlığının daha aleni olduğu Güney eyaletlerinde sendika/grev kırıcılığı uzmanlığı gerçek bir sektördür ve isteyen şirketin bu sendika/grev kırıcılık uzmanlığını ve her türlü uygulamasını kiralaması/satın alması yasaldır.
Böylece ABD’nin Güney eyaletleri ücretlerin ve sendikalaşma oranlarının Batı ülkeleri içinde en düşük olduğu bir uluslararası yatırım cennetine dönüştürülken, diğer yandan ABD’nin köleci Güney eyaletlerindeki sendika ve grev kırıcılığı sektörü, şirketleri ve yöntemleri de dünyaya ihraç edilmeye başlandı. Hem şirketler günümüzde güya “asli iş dışı”nda kılıfıyla, emeği değersizleştirmek, parçalamak, örgütlenme ve mücadelesini zorlaştırmak için hemen her şeyi taşerona verebilirken, neden emek kontrolü ve grev/sendika kırıcılığı da bu işin “uzmanı” olan taşeron çete ve şirketlere vermesinler ki? Nitekim Farplas patronu da iki despotik çalışma rejimi ve grev kırıcı taşeronu (Türk Metal ve “İnsan Kaynakları Yönetimi” çete-şirketleri) birden devreye sokuvermiş.
Bunun karşısında ise, Farplas’ın bu zorbaca sahtekarlıklarının bilgisinin dışarı sızması, anında sosyal medyaya düşürek viral olması (Farplas’taki bir amirin işçilere Türk Metal dayatması konuşmasının gizlice cep telefonu ile çekilmiş görüntüleri ve Sentör “İnsan Kaynakları” şirketinin grev kırıcılığının bizzat bir Sentör şirketi çalışanı tarafından deşifre edilmesi) çok önemli bir gelişmedir:
Kapitalizmin grev kırıcılığı ağı ve cephesine karşı işçi sınıfının grevlerle dayanışma ağı ve cephesi!
Çünkü bugün nasıl ki artık sermaye her yerdeyse, işçiler de her yerde!
Çünkü sermaye nasıl ki bir işçi grevi ve direnişine karşı bir çok başka silahı devreye sokabiliyorsa, işçilerin de bir çok başka silahı daha devreye sokması ve birlikte kullanabilmesi zorunlu.
Çünkü bugün belli bir şirketin dışında direnmek ve hatta grevler bile kendi başına yetersiz kalabiliyor. Üretimi durdurmak kadar grev kırıcılığını engellemek, bilgisayarları da durdurmak, şirketin tedarik ve satış zincir ve noktalarını aksatmak, boykot, blokaj, yalnızca işyerinde değil şirketin kent merkezindeki plazalarının önünde eylem yapmak, şirketin içinden dışarıya şirketi teşhir edecek ve direnişi güçlendirecek bilgiler sızdırmak, her grev ve direnişin çevresinde etkin ve eylemli dayanışma halkaları örmek ve genişletmek, dayanışmayı basitçe direnişe “destek ziyareti” ile sınırlamadan asıl kendi bulunduğu yerlere (işyerine, okuluna, mahallesine) taşımak, farklı işçi-emekçi kesimlerin (örneğin grev/direniş “mavi yakalı” bir işçi kesimi tarafından yapılıyorsa “beyaz yakalıların”, yanı sıra kadınların, öğrencilerin, aydın ve sanatçıların) dayanışmasını organize etmek, farklı direnişler arasında koordinasyon ve birleşik eylemler organize etmek zorunludur.
İşte bu yüzden “her yer grev her yer direniş” sloganını doğru anlamak, her grevi ve direnişi tekil bir işyerindeki dar mücadeleden, bütünsel sınıf mücadelesine doğru genişletmek, sınıfa karşı sınıf perspektifinden ve bütünlüğünden ele almak ve organize etmek demektir.
Sermaye ağları bugün hiçbir boşluk bırakmadan o kadar yaygın, örgün, çeşitli ve etkindir ki, buna karşı işçi sınıfı da en yaygın, örgün, çeşitli, etkin mücadele ve dayanışma ağlarını genişletemez ve geliştiremezsek kazanım şansımız zayıflar. Oysa bugün işçi sınıfı her zamankinden daha toplumsallaşmış, yetenekleri çeşitlenmiş ve zenginleşmiş durumdadır. Herkesin, dayanışma ziyaretlerinin ötesinde de, kendi alanından, kendi olanak, yetenek ve yaratıcılığıyla, sınıf mücadelesine, grev ve direnişlere katkıda bulunmak için yapabileceği şeyler vardır. Ancak böylelikle her grev/direniş için toplamda daha büyük bir enerji ve inisiyatifi harekete geçirebilir ve her grev/direniş çevresinde kendimizi ve birbirimizi sınıf mücadelesi cephesini genişletmek ve zenginleştirmek konusunda eğitebiliriz.
Farplas, Migros Depo, Farplas grev ve direniş sürecinde olup bitenler, toplumsallaşan sınıf mücadelesi ya da sınıf mücadelesinin toplumsallaşmasının henüz tohum düzeyindeki örnekleridir. Ancak bu yöndeki tarihsel eğilimi göstermektedir. Şimdi görev bunu daha fazla bilince çıkarmak ve daha bilinçli olarak örgütleyebilmektir.