Fransa’da 6 Nisan da 11.incisi gerçekleştirilen genel grev ve sokak gösterileri oldukça kitlesel ve militan geçti. Hem sayı olarak hem de militanlık olarak umut vericiydi.
Üç aya varan uzun bir süreye yayılan gösterileri sadece emeklilik yasasına karşıtlıkla açıklarsak bu yetersiz kalır. Bu gösterilerde kitlesellik, yaygınlık, militanlık ve sendikaları aşan bir genç dinamigi var: Sendikaları da hem yerellerden ve bazı sektörlerden başlayarak dinamize eden hem de sarsarak ileriye dogru çözülmeye de zorlayan bu dinamik nasıl çıktı ortaya bu yazıda biraz bunu ele alacagım.
2016 yılında Sosyalıst Partiyle vites yükselten neoliberal dönüşüm süreci Macron’un ince operasyonla Cumhurbaşkanı olmasıyla doğrudan tekellerin ihtiyaçları temelinde aklınıza gelebilecek her alanda yeniden yapılandırma sürecine girdi. Fransa’da sınıf mücadelesinde deneyimli işçi örgütleri oldukça soluklu direnişler örgütlemesine rağmen saldırıları kısmen yavaşlatsalar da durduramadılar. Bu yıkıcı sürecin henüz sonuçları yeterince hissedilmeden pandemi süreci başladı. Macron hükümeti pandemi sürecinde de boş durmadı ve bir çok saldırı yasasını bu süreci fırsat bilerek devam ettirdi.
Pandemi süreci başta göçmenler ögrenciler ve okulları bitirip de henüz işe girme ya da iş arama sürecinde olanlar ve temizlik, yaşlı, bakımı, ev işçiligi ya da restoranda çalışanlar açısından yıkıcı bir süreçti. Bu süreçte Macron hükümeti çıkıp kamoyuna bu süreçte mağdur olanlara yönelik 800 milyarlık bütçe ayırdıgını açıklayarak toplumda oluşan hoşnutsuzlugu bir nebze firenlemeyi başardı. Ancak bu bütçenin sadece 200 milyarını gerçekten ihtiyaç sahiplerine dagıttı, kalan 600 milyarı da şirketlere vererek pandemi sürecinde de tavrını açıktan ortaya koydu. Daha pandemi tam sonuçlanmadan yeni saldırı dalgasıyla kitlelerin karşısına çıktı. Pandemiyle birlikte zaten patinaj yapan kapitalist sistem derinleşen krizini dünyada oldugu gibi fransa’da da işçi ve emekçilerin üstüne yıktı.
Fransa’da pandemiden bu yana alım gücü yüzde 25 düştü. Temel gıda maddelerinden ulaşıma bir çok ürüne zam geldi.
Eskiden yoksullar için belediye evleri vardı nispeten ucuz ve geniş evlerdi şimdi yenileme adı altında ya yıkıp özelleştirerek yeniden yapıyor yada yenileme karşılığında şirketlere kiraya veriliyorlar. Bu ali cengiz oyunuyla evler yoksulların elinden alınıyor yoksulları kentlerin dışına itiyorlar. Buradan da bir öfke birikimi oluşuyor ama bu kitlenin ağırlıklı bölümünü göçmenler oluşturuyor bu öfkenin örgütlenmesi ve daha bilinçli bir karakter kazanması (Fransa solunun göçmenler içinde ya da bu yoksulluğun biriktigi bölgelere yönelik nerdeyse hiç bir çalışmaları yok) oldukça zor, dönem dönem sosyal patlama biçiminde gelişiyor.
Öğrenciler resmen yoksulluk sınırının altında yaşıyorlar daha doğrusu yaşayamıyorlar, öğrenciler için yurt bulup orada kalmak mucize gibi bir şey oldu özellikle büyük kentlerde ev kiralamak her geçen gün daha da zorlaşıyor. Öğrenciler okuyabilmek için sürekli sistematik olarak bedel ödemeye zorlanıyorlar. restorant ve benzeri düzensiz işlerde ucuz işgücü kaynağına dönüştüler.
Kadınlara daha önceleri genç nüfusu teşvik etmek için verilen bütün hakları ellerinden ya alındı ya da sabit tutuldugu için yardımlar zamlar karşısında neredeyse sıfırlandı.
Emekliler Fransa’nın yoksul kesiminin doğal kitlesi oldu. İnsanlar evlerini satarak daha ucuz ülkelere taşınarak yaşam da kalmanın yolarını arıyorlar. Fransa da emeklilerin hatırı sayılır bir kesimi daha ucuz ülkelere göç ediyor.
İşçiler son iki yılda üst üste gelen zamlar karşısında artık yüzde 20 daha yoksullaştılar ve bu da yetmiyormuş gibi çalışma süreleri 43 yıla çıkarılarak ve emeklilik yaşı yükseltilerek adeta çalışarak ölmeye zorlanıyor.
Tüm bunların üzerine bir de mezun olup da iş bulamayanlar var veya iş bulabilmek için şirketlere stajyer olarak girip ya bedava çalışmak ya da çok düşük ücretlerle çalışarak sadece çalışmak da değil aynı zamanda çok iyi performans göstererek şirketlerin gözüne girmesi gerekiyor ki işe alınabilsin. İşe alındıktan sonra da yine deneme süreleri adı altında kölece çalışmaya zorlanmaları ve o gençlikten gelen asilik otorite tanımamazlık gibi olumlu özelliklerini de bu staj sürelerinde ya da deneme sürelerinde törpüleyerek yıkıcı bir işçiliğe geçiş süreci yaşatılıyor. Bütün bu deneme stajyerlik süreçlerinde yaşamda kalmak için bir çoğu ek işler yapmak zorunda kalıyorlar. Bu gösterilerde en öfkeli kesimi bunlar oluşturuyor.
Bu emeklilik yasası sürecinde ortaya çıkan militan ve kararlı direnişin arka planında emeklilik yasasını da aşan bu yukarı da saydığım ya da sayamadığım kapitalizmin yarattığı yıkıcı sonuçların birikiminin açığa çıkması vardır.
Dünkü yürüyüşte en önde gençler vardı gençlerin hemen arkasında Fransa’nın en liberal ve sağcı Sendikası vardı yaş ortalaması da genel yürüyüş kitlesine bakarsak oldukça yüksekti.
Gençlerin otobüs duraklarını kırması çöp bidonlarını yakması ya da çöp poşetlerini ve benzeri yani yolda eline ne geçiyorsa yakmasına tepkiyi biraz ölçmeye çalıştım neredeyse sıfır tepki vardı. Avrupa toplumunda 90’lardan bu yana liberal orta sınıfçı bakış açısı (aydınlanma döneminden köklerini alan humanizm merkezli bakış açısı zaten çok güçlü) hakim bakış açısıydı. Fransa’da 2016 yılından bu yana bu bakış açısı zayıflıyor. Son emeklilik eylemleri sürecinde özelikle burjuvazinin kendi yasalarını parlamentosunu baypas ederek 49,03 e dayandırarak emeklilik yasasının geçmesiyle birlikte devlete, bankalara ve tekellere ait kurumlara karşı şiddet hem kitleselleşti hem de geniş kitleler içerisinde meşruluk kazandı.
Gösteriler sırasında polisin kitleleri yıldırmak için sürekli kitlerin içine girerek gaz ve şiddet kullanması kitlelerin tepkisini üzerine çekmekten başka bir işe yaramıyor. Kitlelerin artan kesimleri korku duvarını aşmış durumda.
Bu keskinleşmiş süreçte sol örgütlerin devrimci bir misyon yüklenmekten kaçınması ve mücadelenin devrimci temelden yükseltilmesi için oluşan zemini ellerinin tersiyle itmeleri ve sendikaların bile bir adım gerisinde durmaları, sürecin devrimcileşmesi önünde ciddi bir engel. Diğer tarafta anarşist gurupların dar şiddete dayalı tepki hareketleri, yer yer bankalar, tekelleri ya da polisi hedef alan eylemleri ne kadar anlamlı olursa olsun, hareketi kitleleri örgütleyerek ve özneleştirerek ileri çekmekten uzak kalıyor.
Son yıllarda sendikaları da aşan kitleselik ve işçi sınıfının yeni bileşenlerinin dahil olmasıyla bu yeni durum kendi stratejisini ve o stratejinin yeni örgütlenmelerini de oluşturmaya duyulan ihtiyacı yakıcılaştırıyor.
Bu arada Fransa’da bu toz duman içerisinde CGT sendikasının kongresi gerçekleşti, ve 2003’teki meşhur SPE’ye -ögrencileri tekellere ucuz işgücü haline getirmek için çıkarılmak istenen yasa- karşı sokak gösterileri ve okul boykotlarının önderi Sophien Binet CGT genel sekreterligine geldi. Kongrede CGT’nin tabanında, yerellerinde ve demiryolu sektöründe varolan radikal sol muhalefet yönetimi alamadıysa da epey zorladı, örneğin kastlaşmış eski yönetimin faaliyet raporu çoğunluk oyuyla reddedildi. Sophien Binet, sendika içinde geleneksel bürokratik sağ sosyal demokrat eski yönetim kastıyla tabandaki sol muhalefet arasındaki (yıkılmadıysa bile sarsılan) yeni güç dengesi kadar işçi sınıfının değişen bileşen ve dinamiklerini de yansıtıyor. 128 yıl sonra ilk kez bir kadın ve geleneksel işçilerin dışında işçi sınıfının yeni bileşeninden biri ve ilk kez bu kadar genç biri CGT’nin başına geliyor. İşçi sınıfının kadın, genç ve mesleki olarak da yeni dinamikleri sadece sokaklarda kapitalist devleti sarsmıyor işçi örgüt ve sendikalarının geleneksel kast yapısını sarsıyor ve dönüşmeye zorluyor.
Fransa/Devrimci Proletarya