Home » BASINDAN » Evlilik ilişkileri ve komünist etik alanına dair tezler — Alexandra Kollontai

Evlilik ilişkileri ve komünist etik alanına dair tezler — Alexandra Kollontai

Çeviri: medium.com/@kadinlardireniste

Kadınlar Direnişte Çeviri Kolektifi Editör Yazısı: Sovyetler Birliği’nde döneminin ilerisinde tartışma ve sorunlara ışık tutarak bugün hala yolumuzu aydınlatan Alexandra Kollontai’nin, 150. yaşını günün tartışmalarına da cevap niteliğindeki bu yazısını Türkçeleştirerek kutlamak istedik. Emekçi kadınların eşitliği ve özgürlüğü için Kollontai bilincini ve adanmışlığını sahipleniyor, bu satırları tüm kadınlarla paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz.

Aile ve evlilik tarihsel kategoriler, verili üretim koşullarında mevcut bulunan ekonomik ilişkilerle birlikte gelişen fenomenlerdir. Dolayısıyla evlilik ve ailenin formu çağın ekonomik sistemi tarafından belirlenir ve toplumun ekonomik temeli değiştikçe değişir. Hükümet, din, bilim, ahlak, hukuk ve geleneklerle aynı biçimde aile de toplumun ekonomik sisteminden kaynaklanan üstyapının parçasıdır.

Ekonomik işlevler toplumun tamamı yerine aile tarafından gerçekleştirildiğinde, aile ve evlilik ilişkileri daha istikrarlıdır ve hayati önem taşır: “Emeğin gelişimi ne kadar az ve üretim hacmi ne kadar sınırlıysa… toplumsal düzenin cinsiyet ilişkileri tarafından o kadar baskın bir biçimde egemen olduğu görülüyor.” (Engels, Ailenin Kökeni) Doğal ekonomi döneminde aile, insan için hayati önem taşıyan kapalı bir ekonomik birim işlevi gördü. O dönemde aile aynı zamanda bir üretim ve tüketim birimiydi. Özellikle insanlığın gelişiminin ilk dönemlerinde aile adlı ekonomik birimin dışında bireyin hiçbir işlevi yoktu. Kapitalizmin gelişiminin yavaş ve güçsüz olduğu kimi ülke ve bölgelerde (Örneğin Doğudaki topluluklar) köylü aile hala bir ekonomik birim olarak varlığını koruyor. Ne var ki ticaret kapitalizmine geçişle birlikte aile; toplumun işleyişi için zaruri olmaktan çıkar, gücünde ve yaşamsal niteliğinde düşüş görülür.

Kapitalist sistemin konsolidasyonu ile aile bağının aile ve evlilik birliğinin bir üretim biriminden yalnızca tüketim odaklı bir yasal anlaşmaya dönüşmesi, kaçınılmaz olarak evlilik/aile bağlarının zayıflamasına yol açmıştır. Özel mülkiyet ve kapitalizm çağında evlilik üç belirleyene bağlıdır. Bunlar: a) maddi ve finansal kaygılar b) kadının toplumsal kolektiften ziyade ailenin geçimini sağlayan kişiye -kocaya- olan ekonomik bağımlılığı c) büyümekte olan jenerasyon için gerekli bakım emeği. Kapitalizm, bireysel ekonomiler sistemine dayanır: ailenin ulusal kapitalist ekonomi içinde ekonomik görevleri ve işlevleri tamamlamada oynadığı bir rol vardır. Dolayısıyla; kapitalizm altında aile ulusal ekonomi ile tamamen birleşmez ya da onun içinde çözülmez ancak onun içinde bir ekonomik birim olarak varlığını sürdürür. Bu birim daha çok köylülük durumunda üretim kentlilik durumunda tüketim ile alakalı olma eğilimindedir. Özel mülkiyetten doğan bireysel ekonomi, burjuva ailesinin temelidir.

Komünist ekonomi aileyi yok eder. Proletarya diktatörlüğü döneminde tek üretim planına ve kolektif toplumsal tüketime bir geçiş vardır ve aile bir ekonomik birim olarak önemini yitirir. Ailenin dışsal ekonomik işlevleri yok olur. Ev işlerinin birçok yönü ile kolektivize edilmesi ile birlikte tüketimin bireysel aile temelinde planlanması da sona erer. Proletarya döneminde ailenin bir ekonomik birim olarak sadece işlevsiz kabul edilmesi yetersizdir, aynı zamanda zararlı olduğunun farkına varılması gerekir. Ekonomik aile birimi şunları içerir: a) Küçük domestik ekonomilerin ekonomik olmayan ürün ve yakıt tüketimi b) ev içinde özellikle kadınların üretken olmayan emeği. Dolayısıyla, bir ekonomik birim olarak aile proletarya diktatörlüğü ile ve iş gücünün amaca uygun kullanımı ilkesi ile çelişki halindedir.

O halde proletarya diktatörlüğünde ailenin üzerinde kurulu olduğu maddi koşullar ve ekonomik belirleyenler artık var olmaz. Kadının erkeğe ekonomik bağımlılığı ve ailenin bakım emeğindeki merkezi rolü de yok olur. Tüm yurttaşların üretim sürecine katılması, kadının ülke ekonomisinde ailesinden ve medeni durumundan bağımsız olarak bir işlev kazanmasını sağlar. Evlilikte kadınların üzerinde bulunan ekonomik boyunduruk ve ailenin kendisi ortadan kaldırılır. Çocukların bakımı için gereken emek, onların fiziksel ve zihinsel eğitimi kolektivize edilir. Aile; bencillik aşılayarak çocukların topluluk ile olan bağını zedeler. Yeni toplumsal koşullarda ise çocuk ve ebeveyn arasındaki ilişki her çeşit maddi kaygıdan arındırılmıştır ve yepyeni bir tarihsel boyuta taşınır.

Aile bir kez ekonomik işlevlerinden ve genç nesile karşı sorumluluklarından arındırıldığında ve kadının varlığı için artık merkezi ve hayati olmadığında artık aile değildir. Aile birimi ancak o zaman iki kişinin karşılıklı anlaşması üzerine kurulu olur.

Proletarya diktatörlüğü döneminde işçi devleti komünizmin bağları güçlendikçe evlilik bir ekonomik birim olarak öldüğü için aileyi bir ekonomik ve sosyal birim olarak değil, değişen yönleri ile ele almalıdır. Ekonomik bir birim ve ebeveynlerin ve çocukların maddi refahını sağlama ihtiyacına dayanan birliktelik olarak aile, yok olmaya mahkumdur. Dolayısıyla, işçi kolektifi tavrını bu ekonomik ilişkilere doğru değil, cinsiyetlerin arasındaki ilişkiye dair oluşturmalıdır. Hangi çeşit ilişkiler kolektifin yararına olacaktır? Hangi ilişki biçimleri kapitalizmden komünizme geçiş aşamasındaki hükümeti zayıflatmaz, güçlendirir ve yeni bir toplumun inşasına katkıda bulunur? İşçi sisteminin geliştirdiği yasalar ve etik anlayışı, bu sorulara cevap veriyor.

Cinsiyetler arasındaki ilişki eski aile anlayışının ekonomik ve toplumsal işlevlerini yerine getirmeyi bıraktığında artık işçi kolektifinin gündemi değillerdir. Kolektifi ilgilendiren ilişkiler değil, sonuçtur. İşçi devleti annelik için yerine getirmesi gerekilen sorumluluklarının farkındadır. Örneğin, kadının ve çocuğun refahını garanti altına almak. Fakat, çocuğun ebeveynleri olan çifti işçi kolektifinin dışında bir hukuki birim olarak ele almaz. İşçi Cumhuriyeti tarafından çıkarılan ve evli çiftin karşılıklı haklarını tesis eden evlilik kararnameleri (örneğin; kişinin partnerinden kendisi veya çocuğu için maddi talepte bulunma hakkı, kadınların eşlerinin çalıştığı bölgeye transfer edilmesi hakkı gibi) bu birimin ve onun çıkarlarının işçilerin toplumsal kolektifinin genel çıkarlarından ayrılmasına yasal zemin hazırlar. Bu uygulamalar geçmişin kalıntılarıdır, kolektifin çıkarlarıyla çelişir ve bağlarını zayıflatırlar ve yeniden gözden geçirilip değiştirilmeleri gereklidir.

Yasalar işçi kolektifinin annelikle olan ilişkisini vurgulamalı ve çocuğun ebeveynleri arasındaki ilişkiye bağımlı olduğu durumu ortadan kaldırmalıdır. Proletarya diktatörlüğü döneminde evlilik kanunları yerine; hükümetin annelikle, annenin çocukla, annenin işçi kolektifi ile ilişkisini gözeten düzenlemeler olmalıdır. (örneğin; yasal normlar kadın emeğinin korunmasını, hamile ve emziren annelerin refahını ve çocukların refahı ile eğitimini düzenlemelidir) Yasalar anne ile toplumsal olarak eğitilmiş çocuk arasındaki ilişkileri ve baba ile çocuk arasındaki ilişkileri düzenlemelidir. Babalık, evlilik veya bir anne figürü ile olan ilişki üzerine kurulmamalıdır. Erkek, babalık rolünü kabul etme veya etmeme hakkına sahip olmalıdır. (örneğin, çocuğun alacağı eğitim üzerine anne ile eşit söz hakkına sahip olma ve kolektifin ihtiyaçları ile çelişmediği sürece çocuk ile entelektüel iletişim halinde olma ve gelişimini etkileme fırsatına sahip olma)

İşçi kolektifinin çıkarları doğrultusunda cinsiyetler arasındaki ilişkilerin tabi olacağı yasal düzenlemeler iki zemin üzerine kurulmalıdır: a) topluluğun sağlığı ve hijyeni b) ulusal ekonomik kolektif için gerekli nüfus planlaması. Proletarya diktatörlüğü döneminde ilişkilerin düzenlenmesi yeni bir evreye girer. Yasalar ve hukuki tehditler yerine işçi kolektifi ajitatif ve öğretici bir esin kaynağı oluşturmaya çalışmalıdır ve cinsiyetler arasındaki ilişkileri geliştirmek, bu ilişkilerden doğan çocukların sağlığını garanti altına almak için sosyal düzenlemelere yaslanmalıdır. Örneğin, Sağlık ve Eğitim Komiserleri zührevi ve diğer bulaşıcı hastalıklar konusunda geniş bir kampanya yürütmeli, böylece bu hastalıkların cinsel ilişki ve günlük yaşam yoluyla bulaşmasını azaltmalıdır. Bir kişi cinsel ilişkiler yaşadığı için değil, hastalığa sahip olduğunu birlikte yaşadığı ve çalıştığı insanlardan sakladığı ve böylelikle muhtemel enfeksiyonları önlemek için gerekli önlemleri almadığı için suçlu konuma düşer.

Proletarya diktatörlüğü döneminde cinsel ilişkileri yasalar değil komünist etik işçi kolektifinin ve gelecek nesillerin çıkarları doğrultusunda düzenler.

Toplumsal gelişim sürecindeki her tarihsel ve böylelikle ekonomik çağ kendi ideal evliliğine ve cinsel ahlakına sahiptir. Kabile sistemindeki ahlak anlayışı, özel mülkiyetin gelişimi ve ataerki ile ortaya çıkan ahlak anlayışından oldukça farklıydı. Farklı ekonomik sistemlerin farklı etik kodları vardır. Sadece toplumun gelişiminin her safhası değil toplumun içindeki her sınıf da kendi ahlak anlayışına sahiptir. Özel mülkiyetin prensipleri daha güçlü üretildikçe ahlaki kurallar da daha sıkı olmuştur. Resmi olarak evlenene kadar bekaretin önemi özel mülkiyet prensiplerinden ve erkeklerin başkalarının çocukları için maddi kaynak ayırmak istememesinden doğmuştur.

İkiyüzlülük (dışarıdan kendi toplumunun genel ahlak kurallarına uyumlu görünüp aslında pratikte aksini uygulamak) ve çifte standart (kadınlar ve erkekler için farklı ahlaki kodlar üretmek) burjuva ahlakının iki ayağıdır. Komünist etik her şeyden önce cinsiyetler arası ilişkiye burjuva toplumundan miras kalan tüm ikiyüzlülüğü defetmeli ve ahlakta bu çifte standardı reddetmelidir.

Proletarya diktatörlüğü döneminde cinsiyetler arası ilişki sadece yukarıda belirtilen ilkelere göre belirlenmelidir. (emekçilerin sağlığı ve kolektifin içindeki dayanışma bağları.) Cinsel ilişki utanç verici bir şey olarak değil, sağlıklı bir canlının herhangi bir ihtiyacı gibi görülmelidir, tıpkı acıkmak ve susamak gibi. Böyle bir fenomen ahlaklı ya da ahlaksız olarak yargılanamaz. Sağlıklı ve doğal güdüler ancak hijyenik olmadığı zaman normalin dışına düşerler. Bu tarz durumlarda; sadece ilgili kişinin sağlığı değil, üyeleri güç ve enerjiye ihtiyaç duyan kolektifin çıkarları da tehlikeye düşer. Bu doğrultuda komünist etik cinsel ihtiyaçların normalliğini açıkça kabul ederken, hijyenik olmayan ya da anormal cinsel ilgiyi anormal kabul eder. (örneğin henüz yetişkin olmayan kişilerle cinsel ilişki)

Komünist etik topluluğun sağlığı ile alakadar olduğu ölçüde cinsel kısıtlamaları da mahkum eder. Burada bahsedilen sağlık aynı zamanda insanın ihtiyaçlarının doğru ve sağlıklı bir biçimde tatminini de kapsar. Hijyen ve sağlığa dair kaygılar ancak bu bağlamda doğru anlaşılabilir, insanın önemli bir işlevini doğal olmayan bir biçimde bastırmak için değil. (Bebel. Kadın ve Sosyalizm) Böylece, hem yetişkinlik öncesi cinsellik (insan bedeni tam olarak gelişmeden önce) hem de cinselliğin kısıtlanması aynı derecede zararlı kabul edilmelidir. İnsanlığın sağlığı için geliştirilen bu kaygı ne tek eşliliği ne de çok eşliliği cinsiyetler arası ilişkinin zorunlu formu olarak kurgular.

Ebeveynlerin sağlığının çocuğun da sağlığını etkilediği kabul görmüş bir görüştür. Böylece, insan sağlığı doğrultusunda komünist etik sadece fiziksel çekim odaklı, sevgi ve tutkudan uzak ilişkileri eleştirir. Topluluğun yararı için komünist etik aynı zamanda ilişkileri fiziksel çekimin değil alışkanlık, çeşitli hesaplar ve hatta yalnızca entelektüel yakınlığın üzerine kurulu kişileri de eleştirir.

İş kolektifinin bağlarını güçlendirme ve dayanışma duygusunun gelişimini ve büyümesini teşvik etme ihtiyacı göz önünde tutulduğunda, her şeyden önce “çiftin” özel bir birim olarak izolasyonunun komünizmin çıkarlarına cevap olmadığı saptanmalıdır. Komünist etik, işçi sınıfının yoldaşça eğitimine ve bu kolektifin ayrı ayrı üyelerinin kalplerinin ve zihinlerinin birleşimine ihtiyaç duyar. Bireyin ihtiyaçları ve çıkarları, kolektifin hedefleri ve çıkarlarıyla bağlanmalıdır. Bu nedenle, bir yandan aile ve evlilik bağları zayıflatılmalı diğer yandan kadın ve erkek dayanışma ve bireyin isteklerinin kolektifin isteklerine bağlılığı içinde eğitilmelidir. Şu anki erken aşamada bile işçi cumhuriyeti, annelerin sadece kendi çocuklarının değil ama tüm işçilerin çocuklarının annesi olmayı öğrenmelerini talep ediyor; çifti kendi kendine yeterli bir birim olarak kabul etmiyor ve dolayısıyla eşlerin bu birim için işi terk etmelerini onaylamıyor.

Cinsel ilişkilere gelince, komünist etik her şeyden önce finansal temellere ve diğer ekonomik bedellere dayalı bütün ilişkilere son vermeyi talep eder. Sevginin alım satımı cinsiyetler arası eşitlik duygusunu yok eder ve böylelikle yokluğunda komünist toplumun var olamayacağı dayanışmanın temelini sarsar. Sonuç olarak ahlaki eleştiri, Sovyet hukuku tarafından tanınsa bile fuhuşun her türlüsüne ve her türlü anlaşmalı evliliğe yönlendirilir. Evlilik düzenlemelerinin korunması, işçi kolektifinin “çifti” özel, kendine has çıkarlarıyla kabul edebileceği yanılgısını yaratır. Kolektifin üyelerinin bağları bir bütün olarak güçlendikçe, evlilik ilişkilerini pekiştirme ihtiyacı bir o kadar az olur. İkincisi, komünist etik genç neslin kolektife karşı sorumluluk içinde ve aşkın hayattaki tek şey olmadığının bilinciyle yetiştirilmesini talep eder (bu özellikle kadınlar için önemlidir, çünkü onlara yüzyıllardır bunun tam aksi öğretilmiştir). Aşk yalnızca yaşamın bir yönüdür ve bireyle kolektif arasındaki ilişkilerin diğer yönlerini gölgelemesine izin verilmemelidir. Burjuvazinin ideali, tarafların toplumla temasa ihtiyaç duymayacak kadar birbirini tamamladığı evli çiftti. Bunun aksine komünist etik, genç neslin bireyin karakterinin tam anlamıyla gelişebileceği bir şekilde ve birçok ilgi alanına sahip bireyin iki cinsiyetten de bir dizi insanla temas halinde eğitilmesini talep eder. Komünist etik, insanlar arasında çok ve çeşitli aşk ve dostluk bağlarının gelişimini teşvik eder. Eski ideal “sevdiklerim için her şey” idi; komünist etik ise her şeyi kolektif için ister.

Cinsel aşk, kolektifin çıkarları bağlamında görülse de komünist etik insanların hassasiyet ve anlayış içinde eğitilmelerini ve psikolojik olarak hem kendilerine hem de partnerlerine karşı talepkar olmalarını ister. Cinsel ilişkileri yalnızca cinsellik olarak algılayan burjuva tavır eleştirilmeli ve yerine yaşamı zenginleştiren ve büyük mutluluk sağlayan neşeli aşk deneyiminin tümü getirilmelidir. Kişinin entelektüel ve duygusal gelişimi büyüdükçe ilişkisinde aşkın salt fizyolojik yanına daha da az yer kalacak ve aşk deneyimi daha da parlak olacaktır.

Geçiş döneminde kadın ve erkek ilişkileri, işçi kolektifinin çıkarlarıyla uyuşması için sıralı hususlara dayandırılmalıdır. (1) Tüm cinsel ilişkiler ortak heves, aşk, sevdalanma ve tutkuya dayanmalıdır ve hiçbir durumda finansal veya maddi motivasyonlara dayandırılamaz. İlişkilerdeki her türlü hesap kitap acımasız kınamaya tabi tutulmalıdır. (2) İlişkinin şekli ve uzunluğu ulusun sağlığı dışında düzenlenmez ve komünist etik ilişkilerin yalnızca cinsel ilişkiye dayalı olmamasını ve sağlığı tehdit eden aşırılıkların ilişkiye eşlik etmemesini ister. (3) Kalıtsal olabilecek hastalıkları vb. olanlar çocuk sahibi olmamalıdır. (4) Sevilen kişiye karşı kıskanç ve sahiplenici bir tavır karşı tarafın yoldaşça algılanışı ve özgürlüğünün kabulüyle değiştirilmelidir. Kıskançlık komünist etiğin onaylayamayacağı yıkıcı bir güçtür. (5) Kolektifin üyeleri arasındaki bağlar güçlendirilmelidir. Genç nesillerin entelektüel ve politik ilgilerinin teşvik edilmesi aşkta sağlıklı ve parlak duyguların gelişimine yardımcı olur.

Kolektif güçlendikçe komünist yaşam biçimi de bir o kadar sıkı bir biçimde kurulur. Komünün üyeleri arasındaki duygusal bağlar yakınlaştıkça evliliğin yalnızlığından sığınak arama ihtiyacı da bir o kadar azalır. Komünizm altında, maddenin kör gücü, güçlü bir şekilde kaynaklanmış ve dolayısıyla eşi görülmemiş derecede güçlü işçi kolektifinin iradesine tabidir. Kişinin daha önce hiç olmadığı kadar entelektüel ve duygusal olarak gelişme fırsatı vardır. Bu kolektifte yeni ilişki formları olgunlaşmakta ve aşk konsepti genişletilmiş ve yayılmıştır.

(*) Alexandra Kollontai tarafından kaleme alınan bu yazı, ilk olarak 1920–1930 yılları arasında Sovyetler Birliği’nde aylık olarak yayımlanan Kommunistka dergisinde yayımlanmıştır.

(*) Kadınlar Direnişte Çeviri Kolektifi tarafından Türkçeleştirilen bu yazıda editöryal düzenlemeler yapılmıştır.

Kaynak: https://medium.com/@kadinlardireniste/evlilik-ili%C5%9Fkileri-ve-kom%C3%BCnist-etik-alan%C4%B1na-dair-tezler-alexandra-kollontai-45507d1a2f07

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

*