Rusya’nın tarihsel-siyasal bir derinlik içinde jeopolitik güvenlik kaygılarının merkezinde Ukrayna’nın özel bir coğrafi-siyasi-iktisadi alan oluşturduğu biliniyor. Rusya Ukrayna’yı kendi toprağı ve Ukraynalıları da “Rus” olarak görüyor. Putin’in açıklamalarında Ukraynayı “anavatanın parçası” olarak gördüğünü söylüyor. Hem Çarlık Rusyası hem de 1. ve 2. Emperyalist dünya savaşları dönemlerinde Rusya ve Sovyetler Birliğine karşı Ukrayna’nın Batılı emperyalist güçlerin saldırı coğrafyası olarak öne çıkmasının nedeni stratejik konumu kadar işbirlikçi milliyetçi faşist güçlerin (Ekim Devrimi sürecindeki iç savaşta Ukrayna beyaz karşı-devrimci orduların merkezi bir üssü olmuştu, Nazi işgali döneminde ise Ukrayna’da Hitler’in ordularıyla işbirliği yapan milliyetçi-faşist çeteler ortaya çıkmıştı), sunduğu zemindir. Sovyetler Birliği’nin modern revizyonist ihanet sürecinin ardından dağılmasıyla Ukrayna’da ABD ve AB tarafından benzer bir senaryo yeniden canlandırılmaya başlandı. NATO’nun geçmişte Rusya’ya verdiği “sözlere” karşın Rusya sınırlarına doğru genişlemesi ve Ukrayna’nın Batı eksenli bir faşizan darbenin ardından NATO üyeliğinin gündemleşmesine karşı Rusya harekete geçerek önce Kırım’ı işgal ve ilhak etti, ardından Donbass bölgesinde özerk bölgeler oluşturdu. Rusya’nın güvenlik ve nüfuz alanı kaygıları üzerinden yapmaya çalıştığı pazarlık sonuç vermeyince, Ukrayna’nın Batı yanlısı burjuvazisi ve Zelenski hükümetini devirip Ukrayna’yı kendine hegemonyasına bağlamak için savaş harekatını başlattı.
Dolayısıyla Rusya’nın ABD-NATO tarafından tam kuşatılma tehdidine karşı “güvenlik” kaygısı hem gerçek hem de Ukrayna’yı kendine bağlayarak bir Belarus’a çevirme amacını meşrulaştırma çabasının bir bahanesidir. Ukrayna’daki ekonomik, siyasi, askeri hedeflerine ulaşması ilk başta beklediğinden zor olacak gibi görünse de, giriştiği bu yayılmacılık macerasından artık geri adım atmasının da daha zor olacağı açıktır. ABD ve AB’nin Rusya’ya karşı her gün biraz daha büyüttükleri ekonomik-siyasi yaptırımları, Ukrayna’ya verdikleri askeri, lojistik, mali, siyasal, propandif destek Moskova’nın öngördüğünün epey üzerindedir, Kremlin’in de Ukrayna’da karşılaştığı direnç karşısında askeri-siyasi stratejilerini güncellemekte zorlandığı da görülüyor. Rusya’nın, örneğin bir ABD’nin Irak işgali sırasında yapmış olduğu gibi, Ukrayna kentleri ve altyapısını geniş çaplı yıkmaktan kaçınmaya çalışması ve kendini daha ziyade askeri hedeflerle sınırlayarak ağırlıklı olarak bir kara ve cephe savaşıyla yetinmesi de ilerleyişini zorlaştırıyor. Rusya’nın Ukrayna’nın “jeostratejik önemi”nin kendisi kadar ABD-AB-NATO açısından da kritik önemi kadar, küresel kriz koşullarında bunların bu “krizi de fırsata çevirme” olanak ve politikalarının düzeyini yeterince hesaba katmamış görünüyor. Aynı şekilde Ukrayna oligarşik burjuvazisinin önemli bölümünün ve Zelenski hükümetinin daha fazla Batı desteği ve tazmini karşılığında çıkarlarını korumak için gösterebileceği direnci, daha önemlisi de, daha önce politikaya oldukça ilgisiz ve Zelenski’ye de İMF ve sosyal yıkım politikaları nedeniyle tepkili Ukrayna halkının önemli bir bölümünün de, işgale karşı (ulusal kahraman pozları takınan) Zelenski’ye desteğinin artacağı ve savaş seferberliğine -daha önce “zayıf” olduğu söylenen- ulusal duygularla katılacağı veya destek vereceğini de yeterince hesaba katmamış görünüyor. Oysa, dünyanın en büyük ekonomik ve askeri gücüne sahip ABD emperyalizminin bile, ekonomik ve askeri açıdan Ukrayna’dan daha geri olan ve dış desteği de pek olmayan Irak ve Afganistan’da bile nasıl bir dirençle karşılaştığını ve yüzgeri etmek zorunda kaldığını biliyoruz.
Rusya Ukrayna’da istediği sonuçları halen alamıyor ve savaşın her düzeyde büyüyen maliyeti karşısında zorlanıyor olsa da, ok yaydan çıktıktan sonra geri çekilmeyi veya kısmi sonuçlarla yetinen bir “barış” anlaşmasına kolayca gidemez görünüyor. Çünkü Ukrayna savaşının galibinin burada durmayacağı, her düzeyde zayıflattığı rakibinin üzerine gidip bunu azami kazanca çevirmeye girişeceği şimdiden verilidir. Moskova’nın Baltık ülkelerine NATO üyeliğine karşı nükleer tehdit hedefine koyması gibi, Atlantik ittifakı da AB ve NATO üzerinden genişlemesini sürdüreceğini, Rusya’yı küresel ekonomi-siyaset organlarından tecrit ederek ve ekonomisini aşağıya çekerek Rusya burjuvazisi ve Kremlin içindeki güç ilişkilerinde bir kırılma yaratmaya çalıştıklarını görüyoruz.
Ukrayna savaşının sonucu ne olursa olsun, bu bölgede ve giderek dünya çapında “istikrar” uzunca bir süre sözkonusu olmayacaktır. Rusya askeri savaşı zar zor kazanacak olsa bile, bunu stratejik bir zafere dönüştürmesi mümkün görünmüyor. Çünkü Rusya’nın “askeri zaferler”ini destekleyecek ve büyütecek ekonomik ve siyasi gücü yok. Diğer taraftan Rusya’nın askeri savaşta kısmi sonuçlarla kalıp geri adım atmak zorunda kalırsa, bu da Atlantik emperyalist güçleri için büyük bir “zafer” anlamına gelmeyecek. Rusya’yı doğrudan ya da dolaysız destekleyen, ya da “tarafsızlık” maskesi takınan Asya’daki güçlerin varlığı da (Çin, Hindistan, Suud, BAE, Mısır, Türkiye, İsrail vd), emperyalist kapitalist güçler arası çatlak ve dengesizliği büyütecektir. Kaldı ki Ukrayna savaşı ve ABD-AB’nin Rusya’ya ekonomik yaptırımları, yalnızca Rusya’yı değil, tüm dünya kapitalist ekonomisini vuruyor, kriz ve pandemi sürecinde trilyon dolarlık yardım ve teşvik paketleriyle başlayabilmiş kısmi toparlanma sürecini kesintiye uğratıyor, spekülatif fırtınaları körüklüyor, tedarik zincirleri sorunlarını ve enerji ve gıda krizlerini derinleştiriyor.
Tıpkı kapitalizmin “pandemiye karşı savaş” hikayesinde olduğu gibi emperyalist kapitalist güçler savaşının da aslen kapitalist güçlerin dünya işçi sınıfına karşı savaşı olduğu her geçen gün belirginlik kazanıyor. Ukrayna savaşında şimdiden binlerle ölenler, asker üniforması altında veya sivil, işçiler ve emekçiler. Milyonlarca işçi emekçi yıkıma uğruyor, göç dalgalarında perişan oluyor. Savaş ve ekonomik yaptırımlar, Ukrayna, Rusya ve bölge ülkelerindeki kapitalist mali oligarkların milyar dolarlık servetlerini pek az etkilerken, işçileri ve emekçileri büyüyen bir yıkım dalgasıyla karşı karşıya bırakıyor. Ve yalnızca Ukrayna, Rusya’da değil, savaş öncesinde zaten emperyalist kapitalist tekellerin görülmemiş mark-up fiyatlamalarıyla hızlı bir yükseliş içinde olan enflasyon, savaş spekülasyoncuların elinde, başta enerji, akaryakıt ve gıda fiyatları olmak üzere görülmemiş bir düzeye çıkıyor, kriz ve pandemiyle dibe vurmuş ücretlerin üzerinde tepiniyor. Emperyalist kapitalizm, Ukrayna savaşını, yalnız ekonomik planda değil, siyasal-ideolojik planda da gericilik, ırkçılık, anti-komünizmle işçi sınıfına karşı bir savaşa çeviriyor.
Dolayısıyla Ukrayna’daki emperyalist kapitalist savaşın kazanını kim olursa olsun, asıl kaybedenin, asıl savaş açılanın kim olduğu belli: Dünya çapında işçi sınıfı ve emekçiler. Bunu Türkiye’de Ocak-Şubat aylarında küçük bir belirimini gördüğümüz, dünya çapında büyüyen bir sınıf savaşı dalgasına dönüştürmedikçe…
Ercan Akpınar, 6 Mart 2022