ÖNSÖZ
Bu kitaptaki yazılar 6 Şubat deprem sürecinin ilk bir ayı içinde kaleme alındı (7 Şubat-7 Mart 2023). Deprem sürecine dair içinde olduğumuz pratik dayanışma seferberliği kadar acil olduğunu düşündüğüm, bir Marksist kuramsal-siyasal eksen geliştirmeye çalışan yazılardan oluşuyor.
Devrimci pratik gibi, ondan ayrılamaz olan devrimci kuram da en acılı ve en öfkeli kriz süreçlerinin kızgın tavında dövülür. Marksist kuram yalnızca “sakin ve geniş” zamanların kuramı değil, aynı zamanda yıllara bedel sarsıntı ve özdeneyimlerin yoğunlaştığı olağanüstü ve sıkışık zamanların kuramıdır.
Bu tür süreçlere “kaotiklik” görünümü veren aslında kapitalist sistemin içinde birikmiş uzlaşmaz çelişkilerin toplumsal-siyasal kesinti, sarsıntı, çöküntü ve patlamalarla açığa çıkmasıdır. Marksist kuram tam da kapitalizmin içindeki bu uzlaşmaz çelişkilerinin açığa
çıkartılması, analizi, tarihsel gelişim süreç ve doğrultusunun kavranmasıdır. Bu yüzden bu tür yoğunlaşmış ve hızlanmış tarihsel süreçlerin temeline, arka planına, sınıfsal iç dinamiklerine ve gelişim eğilimlerine en hızlı nüfus edebilecek hazırlık ve donanıma sahip ve bu temelde somut durumun açıklayıcı bilgisini üretebilecek ve tarihsel bir yön perspektifi çizebilecek tek kuramdır.
Bu yazılarda yapmaya çalıştığım budur: Hem Marksist kuramın bu tür olağanüstü süreçlerde de açıklayıcı gücünü gösterebilmek hem de Marksist kuram-sınıf siyaseti ekseninden bir ön hat bilgisi ve perspektifi üretebilmek. Bunu ne kadar yapabildiğime devrimci okur karar verecek. Kuşkusuz böylesine tempoyla yazılan yazılarda bir dizi eksiğin olması da kaçınılmazdır. Ama kapitalizmin günümüz koşullarında hiçbir zaman gelmeyecek olan “geniş ve sakin zamanlar”ına ertelenecek daha derin, daha kapsamlı, daha ayrıntılı analizler yerine, ana çizgiler üzerinden açıklayıcı ve yön gösterici tarih bilimsel bilgi üretmeye çalışmanın yeğ olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu tür süreçlerde açıklayıcı ve yön gösterici bilgi, çadır kadar, temiz su kadar, sağlık tedavisi kadar acil bir toplumsal-sınıfsal ihtiyaçtır.
Yazıları kitap için gözden geçirirken, çok sınırlı birkaç kelime ve cümle ekleme ve çıkarma, ve iki yazının konu bütünlükleri açısından kronolojik sıralama içindeki yerlerini değiştirmek dışında bir değişiklik yapmadım. Yazıldıkları sürecin yoğun duygu durumunu korumaya da özen gösterdim. Çünkü akıl kadar duygular da bilir, neye kahrolacağını neyi kahredeceğini bilir, tarihe not etmekle kalmaz, çentik atar.
Kitabı hazırlarken yazmasaydım da olurdu dediğim iki yazı, “Felaket kapitalizmi” ve “Nekro-siyaset”. Bu tür popüler, ama kuramsal temeli
zayıf ve sorunlu kavramlar, zaten aydınlar arasında hızla trend olur, deprem gibi süreçlerde ise, bilimsel açıklayıcılıktan çok betimleyici popüler edebi anlatılara kolaycı çözümler sunmasıyla patlama yapar. Deprem sürecinde de bir çok sol aydın ve akademisyenin, kendileri açıklanması gereken bu kavramların her şeyi açıkladığını sandıkları kolaycı yazılarını bolca gördük. Benim bu yazılarla yapmayı düşündüğüm ise, bu kavramları da eleştirip Marksist bir temelden yeniden tanımlamaya çalışmak oldu. Hatta bir ara bu yazı grubunu “Yamyam kapitalizmi”, “Zombi kapitalizmi” gibi son dönemde aydınlar arasında yine revaçta olan pop-kuram ve kavramların eleştirel ele alınmasıyla devam ettirmeyi düşündüysem de, (iyi ki) vazgeçtim. Bana doğrudan Marksizm temelinden bilimsel-eleştirel açıklama ve bilgi üretme çabası daha önemli göründü. Ancak bu iki yazıyı da kitaptan çıkarmadım, bu tür pop-kuram ve kavramların ilk bakıştaki etkileyiciliğinin, süreçlerin gerçek tarihsel-bilimsel analizi ve bilgisi gereğini ortadan kaldırmayacağına dair bir uyarı işlevi görebilirler.
İlk iki yazıda Marksist bir eksenden hızlıca yapılan tespit ve öngörüleri, sonraki yazılarda deprem sürecindeki öne çıkan sınıfsal, toplumsal, siyasal durum ve olguların incelemesiyle de birleştirerek açımlayıp geliştirmeye, farklı boyutlarıyla ele almaya, somutlamaya çalıştım. Bu tespit ve öngörülerin çoğunun (depremin sınıfsallığı, “yardım” değil dayanışma, yalnızca dayanışma değil örgütlenme ve özneleştirme, sermayeleşmiş şirket devlet olgusu, öfkeyi burjuva seçimlere hapsetmeye karşı uyarılar, vd) birkaç haftaya kalmadan hayat tarafından da sınanıp doğrulandığını düşünüyorum.
Bu yazılar ve kitabın ruhunun deprem bölgesi ve sürecindeki milyonlarca işçi emekçinin travmatik acılarını, yaşam savaşlarını ve öfkelerini yansıtmasını istedim. Ama Marx’ın Kapital’de teorik bölümleri ve özellikle de sermaye birikiminin mutlak genel yasası ve
nisbi artı-nüfus yasası bölümlerini bütünleyen ve işçilerin çalışma ve yaşam koşullarının içinden somutlayan “krizin işçi sınıfının çeşitli kesimleri üzerindeki yıkıcı etkileri”ne ilişkin o dönemin müfettiş raporlarına dayanan bölümleri gibi, bizzat depremzedelerle ve dayanışma inisiyatifinde yer alan işçilerle söyleşileri içeren kapsamlı bir bölüm olması gereğini (kitap için koyduğum 1 aylık sürenin sonlarına doğru) çok geç akıl edebildim. Akıl edebildiğimde ise, birartıbir express dergisinde yer alanlar gibi, bu işi benim yapabileceğimden çok daha iyi ve nitelikli söyleşilerle yapanlar olduğunu gördüm. Bu, kitabın başlıca bir eksikliğine ilişkin özeleştirimdir, ama bu kitabın böylesine bir toplumsal sürecin tamamını kapsadığı iddiası zaten olamaz, tıpkı tek tek dayanışma inisiyatifleri gibi, Marksist deprem yazını da, birbiriyle etkileşim ve dayanışma içinde kolektivize olan, mutavazı katkı damlalarından oluşuyor.
Dolayısıyla bu yazılardaki ve kitaptaki eksiklikler ve varsa sorunlar benim adımadır, mutavazı katkı çabaları ise, başta emekçi depremzedeler, işçi dayanışma inisiyatifleri ve pratik, yazınsal her düzeyde etkileşim ve elbirliği seferberliğinin kolektif eseridir.