Home » GENÇLİK » Boğaziçi Üniversitesi’nin “üretimden gelen gücü”

Boğaziçi Üniversitesi’nin “üretimden gelen gücü”

Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, öğretim üyeleri ve mezunlarının direnişi, kayyum ve girişimci rektör Melih Bulu’yu ıskartaya çıkardı.

Bu henüz bir zafer değil, yalnızca taktik bir kazanım. Boğaziçi Dayanışması’nın da söylediği gibi Boğaziçi’nde ve üniversitelerde kayyum sistemi ortadan kalkmış değil. Bulu’nun yerine onun rektör yardımcılığını – Boğaziçi öğrenci ve öğretim üyelerinin tepkilerine karşın – kabul etmiş yine gerici ve girişimci Naci İnci’nin şimdilik vekaleten atanması, Boğaziçi rektör adaylığının da Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile adeta “ihaleye” açılması, iyi sinyaller vermemekle birlikte, iktidarın sıkıştığını ve yukarda, büyük ve uluslararası sermaye kesimleriyle pazarlığı da içeren, yeni bir manevra yapmaya çalıştığını gösteriyor.

Çünkü 6.5 aydır süren Boğaziçi direnişi, ne Erdoğan’ın ne de onun Bulu’yu atarken “üniversiteyi daha derinlemesine şirketleştirecek, hızlı girişimci rektör” istemlerini gözettiği büyük ve uluslararası sermaye kesimlerinin hesap etmediği bir şeyi açığa çıkardı:

Özellikle büyük sermaye birikiminde daha kritik bir rol (teknoloji, inovasyon, teknoparklar vb) oynamaya doğru yeniden şekillendirilmekte olan Boğaziçi gibi stratejik üniversitelerde, öğretim üyelerinin, lisans üstü öğrencilerin, hatta öğrencilerin ve mezunların “üretimden gelen gücü”!

Çünkü ne yapsalar geriletemedikleri Boğaziçi direnişi, yalnızca devlet iktidarının “hikmetinden sual olunmazlığında” önemli bir gedik açmakla kalmadı. Boğaziçi Üniversitesi’ni Bulu’dan yıllar önce ağ gibi sarmaya ve ve yeni bir sermaye kaldıracına dönüştürmeye başlamış büyük ve uluslararası sermaye kesimlerinin de (Boğaziçi Üniversitesi üzerinden yürüttüğü çok sayıda büyük çaplı sermaye projesini aksatarak) “Boğaziçi-büyük sanayi sermayesi ortaklığı”yla yeni kar (göreli artı-değer) projeksiyonlarına limon sıktı.

Bu savımızı temellendirmek için şu adreslere gözatmak yeterli olacaktır:

https://haberler.boun.edu.tr/tr/haber/bogazici-universitesi-endustri-40-platformu-universite-sanayi-isbirliginde-oncelikli-alanlari-be?fbclid=IwAR1qvpvSOkcBIokHxAlvnq7aEjnkj9WFv8v5ZrA3i3MzmuXnS3KXYo8f5cM

https://haberler.boun.edu.tr/tr/haber/bogazici-universitesi-yeni-teknoparki-ile-sanayi-iliskisini-pekistiriyor?fbclid=IwAR0aNYyfQqj7lRQxSVdR0c5OelHF6A0mh9soU4zHZx9JGNG9TCfOZTD_7TM

http://girisim.boun.edu.tr/

Görüldüğü gibi Boğaziçi “işinde” ve “danışma kurulunda” Türkiye merkezli ve uluslararası en büyük sanayi şirketleri ve sermaye grupları vardır. Ve Boğaziçi Üniversitesi Vakfı ve Teknoparklarında, on milyonlarca dolarlık yatırımlar ve teknoloji projeleri yürürlüktedir.

Örneğin Boğaziçi Üniversitesi Endüstri 4.0 “Danışma Kurulu” üyelerine bir bakınız:

“Bosch, Netaş, BSHG, Arçelik, Festo, Tüpraş, Petkim, Turasgas gibi sanayi şirketleri ile Accenture, IBM, Microsoft, Intel, Fourone gibi teknoloji şirketlerinden oluşan Platform Danışma Kurulu”…

Devamı da var:

“Üniversite-sanayi işbirliği ile yapılacak pilot çalışmaların Türkiye’den çıkacak başarı hikayeleri için kaynak oluşturacağı vurgulandı. Danışma Kurulu üyelerinden Taysad, Farplas, Ford Otosan, Renault, Pimsa, Eczacıbaşı, Borusan, TEB , Arzum, TTGV, DHL, Ogilvy ve Egon Zehnder ile yapılan çalışmalarda başarı hikayeleri çıkarmaya odaklanılmasına karar verildi.”

Devam ediyoruz:

“Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul’un en önemli organize sanayi alanlarından biri olan Dudullu Organize Sanayi Bölgesi’nde (OSB) farklı sanayi kollarında Ar-Ge ve üretim odaklı bir Teknopark kurdu.”

Bitmiyor, devam ediyor:

“Boğaziçi Üniversitesi’nin Teknoparklar konusunda önümüzdeki yıllarda güçlü bir altyapıyla büyüme planı olduğunu belirten Prof. Özkan, ülkemizin finans odaklı ilk tematik teknoparkı olma özelliğine sahip olan, Borsa İstanbul ve Boğaziçi Üniversitesi ortaklığıyla kurulan Finans Teknopark’ın yanı sıraüniversitenin Kilyos Kampüsü’nde Yenilenebilir Enerji Teknoparkı kurmayı hedeflediklerini sözlerine ekledi.”

Şimdi Boğaziçi direnişinin neden Erdoğan’dan bile çok tekelci oligarşik sermaye kesimlerini huzursuz ettiğini, direnişin başka türlü bitirilemeyeceğini anlayınca büyük olasılıkla Erdoğan’a Bulu’yu görevden alması için baskı yaptıklarını görmüş oluyoruz. Türkiye merkezli büyük sermaye grupları, aynı zamanda Boğaziçi Üniversitesi üzerinden yürüttükleri bu milyonlarca dolarlık teknolojik ar-ge ve yatırım projelerindeki ortakları olan IBM, Intel, Microsoft gibi emperyalist kapitalist dev tekellerin de bir yandan Erdoğan-AKP-MHP’nin üniversiteye “çökmesi”ndan diğer yandan buna karşı direnişten ürküp bu projelerden çekilmesinden korkuyorlar.

Dolayısıyla şimdi “yukarıda” iktidarın iki kanadı arasında Boğaziçi Üniversitesi’nin yeni rektörünün hangisi tarafından nasıl belirleneceği, veya her ikisinin uzlaşabileceği hem süper girişimci hem de Erdoğan’ın da kontrolünün olacağı bir adayın nasıl bulanacağı, öğretim üyelerinin direnişini bitirme kaygısıyla daha liberal ve içerden görünümlü mü yoksa daha sert ve devletlu mu, vb vb güç mücadeleleri ve pazarlıklar yürüyor olsa gerek.

Boğaziçi Üniversitesi bileşenleri, çok anlamlı bir direniş gerçekleştirdiler. Boğaziçi Dayanışması’nın meselenin sadece Bulu değil, “içerden veya dışarıdan” atama/kayyum sistemi olduğu, bu tarzda tepeden indirilen her rektöre karşı direnişi sürdüreceklerini açıklmaları da çok anlamlı.

Ancak, yukarıda göstermeye çalıştığımız tabloya bakarak, meselenin yalnızca atama/kayyum sistemi olmadığını, üniversitenin nasıl şirketleştirilmiş, sermayeleştirilmiş olduğunu da görmeleri, belki farkında bile olmadan, direnişlerinin buna karşı da bir “üretimden gelen güç”e sahip olabildiğini görmeleri gerekir.

Bu görülmezse, büyük sermayenin isteği doğrultusunda tabii yine girişimci/sermayeci, ama “içerden” ve daha liberal bir rektörün atanması durumunda, öğretim üyelerinin ve öğrencilerin çıkarlarını bu sermayeleşmede gören ya da en azından bunu sorun etmeyen üst ve orta sınıftan liberal, liberal sol kesimlerinden başlayarak direnişin “içinden” çözülmesi tehlikesi artar.

Bu yüzden direnişin bağımsız sınıf temelini güçlendirmek gerekir. Çünkü Boğaziçi’nde kayyumcuların, dincilerin, faşizmin pek bir toplumsal tabanı yoksa bile liberalizmin, liberal solun her zaman oldukça güçlü bir temeli vardır ve inisiyatifin onlara bırakılması, direnişin kazanımlarının da heba edilmesi anlamına gelir. Ama bir yanda Üniversitenin sermayeleşmesi, şirketleşmesi, büyük ve uluslararası sermaye grupları, 10 milyonlarca dolarlık yatırım ve ar-ge projeleri ve bundan nemalanan veya nemalanacağını sanan öğretim üyesi ve öğrenci kesimleri varsa, diğer yanda da büyük çoğunluğu oluşturan, işçileşen öğretim üyeleri, sözleşmeliler, araştırma görevlileri, öğrenciler vardır.

Boğaziçi direnişçileri, gerici-faşist iktidara karşı (iktidar koalisyonunun da bir kanadını oluşturan) en büyük sermaye kesimlerinin çıkarlarına yedeklenerek kazanamaz. Üniversiteyi gerici-faşizmin elinden kurtarmak adına holdinglerin eline teslim ederek kazanamaz. Boğaziçi’nin işçi ve işçileşen öğretim üyesi, araştırma görevlisi ve öğrencilerinin; Boğaziçi Üniversitesi Vakfının ve “danışma kurulu” adı altında aslında üniversitenin fiili mütevelli heyetini oluşturan en büyük sermaye kesimlerinin on milyonlarca dolarlık yatırım ve projelerini sekteye uğratabilen, gerçek bir üretimden gelen güçleri vardır. Ancak mücadelenin bu taktik evresinden sonra bunu etkili biçimde kullanmaya devam edebilmek, liberalizmden de ayrışmayı, ve direnişin emekçi sınıf karakterini güçlendirmekten geçer.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

*