Home » GENÇLİK » Bir paragraf ve 1844 el yazmaları 

Bir paragraf ve 1844 el yazmaları 

1844 el yazmaları önsözünde de belirtiliği gibi  ekonomi politiğin devlet, sağ töre, sivil yaşam* ile ilişkilerini incelemektedir.Üçüncü El Yazması bölümü bir bütün olarak özel mülkiyet noktasından hukuk, iktisat, ilk dönem komünizm vb başlıkları bulunmaktadı. Yıllardan bu yana keyfi bir kullanıma sebep olan bir paragrafın konular bütünlüğü içinde incelenmesini yapmaya çalışacağım.  

İnsanla ve doğayla ilişkilerinizin her biri, gerçek bireysel hayatınızın belirli bir şekilde kendini göstermesi olmalı, istemimizin nesnesine uymalıdır. Karşılığında sevgi uyandırmadan seviyorsanız, yani sevgi olarak sevginiz karşılığında sevgi yaratmıyorsa, seven bir kişi olarak dışavurumunuzla kendinizi sevilen bir kişi yapamıyorsanız, sevginiz güçsüzdür, bir talihsizlikti” 

Bu alıntı “Geld” yani Para başlığı altında yapılıyor. Başlık bir bütün olarak paranın burjuva toplumundaki işlevi anlatısı altında. Kapital’de de geçen Shakespeare’in altının-paranın işlevini betimlediği o ünlü pasajdan önce  Gothe’in Faust’unu ekler.   

“Mefistofeles: Altı aygır ödeyebilirsem 

                     Onların güçleri benim değil mi?” Goethe- Faust  

“Altının bu kadarı karayı ak, çirkini güzel, / Yanlışı doğru, soysuzu soylu, yaşlıyı genç, / Korkağı yiğit etmeye yeter de artar bile. 

Senatoda yeri olan azalarla beraber  

Onlara da ünvan ve itibar verir 

İnsanlığın orta malı, altın…” Shakespeare Atinalı Timon 

Marx’ın gençlik yıllarından Das Kapital’e kadar bu iki yazara gösterdiği ilginin bir yanını da bu kısımları oluşturuyordur şüphesiz. Konumuza gelecek olursak; 

 
Paranın alım gücü, yazının bu bölümü boyunca insanda var olmayan tüm özelliklerin ve araçların para aracılığı ile satın alınabilir kıldığını söylerken aynı zamanda parayla kişide var olmayan özelliklerin ve araçların kendisine içkin hale geldiğini anlatır.  

 
“Cesareti satın alabilen kişi, korkak da olsa cesurdur”   “Ben – bireyselliğime göre – topalımama para bana 24 feet satın alıyor; yani ben topal değilim; Ben kötü, namussuz, vicdansız, akılsız bir insanım ama para şereflidir, sahibi de öyle. Para en büyük iyiliktir, dolayısıyla sahibi de iyidir, para beni sahtekarlık zahmetinden kurtarır; Bu nedenle dürüst olduğum varsayılıyor” 

 
Burada temel mesele istediğimiz şeye ulaşmak için temel araçlara -burjuva sivil toplumunda paraya- sahip olup olmadığımızdır. Örneğin Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi tek bir şeye indirgenmiştir. Paraya. Veyahut yapılabilecek iyilikler, gösterilebilecek erdemler  para ilişkisi içindedir. ( Bugün buna vergiden muaf olmak için için kurulan yardım vakıfları dahildir) 

 
Ve bölümde bahsedilen temel durum ise, paranın her şeyi tersine çevirebilme gücüne sahip olmasıyla ilişkilidir.  

Bu saptırıcı güç (para**) bireysel ve kendi başına varlık iddiasındaki toplumsal vb. bağların karşısında da ortaya çıkar. Vefayı küfre, aşkı nefrete, nefreti aşka, erdemi ahlaksızlığa, kötülüğü erdeme, kulu efendiye, efendiyi kula, ahmaklığı akla, aklı ahmaklığa çevirir.”  

Yani var olanı ters düz eden paranın gücüyle ikiyüzlü bir yaşam inşaa edilebilir ve bu burjuva sivil toplumunun doğalıdır. “Çelişen mülkiyet ve nesne; imkansızlıkların kardeşleşmesidir, kendisiyle çelişenleri öpüşmeye zorlar.” 

 
Paranın gücüyle çelişkili duyguların, ilişkilerin (nefretin, sevgi alması, korkaklığın yiğitlik alması, bencilliğin hayırseverlik alması gibi) yerine, asıl olarak karşılıklı insan-insan ve doğa ilişkisinde dolaysız insan etkinliğinde kendi benzerlerini doğurması gerekliliğidir. Para- özel mülk ile bir sevgisizlik sevgiye dönüşmesi değil, sevgi bir benzeri sevgi doğuracağı, dürüstlüğün, dürüstlük doğuracağı ve gerçekten sanat keyif almak istiyorsan para aracılığı ile (sanat galerileri, koleksiyonlar vb.) değil sanata karşı insansal etkinliğin ile sanattan keyif alacağındır. (Bugün buna kültür sanat alanında vergiden muaf olmak için açılmış vakıflar dahildir)   

Yani kişisel olarak birisini sevip, coşkulu bir aşık olduğunda karşındaki insandan tarafından da aynı derecede kendine aşk doğuracağın anlamında kullanılmadığı açıktır.  

Benzer duygular, ilişkiler “bireyin yaşamlarını ortaya koyuş biçimi” ile açığa çıkar. Yani bir sevginin açığa çıkması için seven bir insan olmalısın. Nefret dolu bir insanken sadece istediğin egoizm ve keyif için bir sevgi-aşk sahibi oluyorsan buradaki temel ilişki para- özel mülkiyet ve onunla açığa çıkmış-bozulmuş duyguların eserinden başka bir şey değildir.  

 
Şüphesiz ilk bakışta “aşk evliliği”, “iyi dostluklar” vb.İlişkilerin bu anlatıya uygun düşmediği düşünülebilir. Burjuva sivil toplumunun zoraki sonucu olarak, bir aşkın örneğin gelecek kaygısıyla, örneğin kendisinden önce aldığı ahlaksal normlarla evlilik kurumuna dönüşmesi, iki farklı yaşamın gönüllü görünse de, ilk bakışta hiç öyle değilmiş gibi görünse de ilişkiyi atomlarına ayırdığımızda, zararsız gibi görünen karşılıklı yardımlaşma ile birbirinden fayda sağlamasına dayalı ilişki olarak açığa çıkması burjuva toplumunun olağanıdır. Tüm bunlar “sağlıklı” bir ilişki gibi gözükebilir.  

Ancak özel mülkiyet, bu noktada insanlar arasındaki gönüllü gibi gözüken ilişkileri yeni bir bağımlılık ilişkisine çevirir. Bununla birlikte bilinçli ya da bilinçsiz ama burjuva sivil toplumu için doğal olan karşılıklı fayda beklentisi içinde yeni bir ilişkiye ortaya çıkar. 

 
“Baba evi”ne bağımlılıktan kurtulmak bir sevgiyi yaşama olarak evlilikle açığa çıkabilir. İki kişinin birlikteliği aynı zamanda iki ekonominin birlikteliğine dönüşebilir. Veyahut tüm gününü iş yerinde çalışarak geçiren erkek işçinin, ev içi emek sömürüsüne mahkum olmuş kadınla “gönüllü” birlikteliği burjuva sivil toplumunun  sonucu olduğu ilk bakışta anlaşılabilir ve doğal görünebilir.  

 
(Elbette burjuvazi emek sömürüsünü toplumun büyük çoğunluğuna yaydıkça, kadın emeğini üretime çektikçe boşanma sayısının da doğru orantıda arttığı açıkça gözlemlenebilir bir sonuç.) 

 
Bu bölümü küçük bir alıntı ile sonlandırmak gerekir: 

 
“Kent yapışkan sıcak. Bir haftasonu bir yere kaçabilsek, iki gün denize girebilsek, belki daha az kavga edeceğiz birbirimizle ve kendimizle. Ancak arabamız yok. Arabalı biriyle bütünleşmek zorundayız. Deniz kıyısında lebideryamız yok, ya Lebi’lere ya da Derya’lara gitmek durumundayız. İşin içine bu kadar birileri olması beni kafadan sinirlendiriyor.” Kurtarılmış Haftasonu F. Ş. 

-“Başarısız sevgi üreticisi” olmak- 

“Karşılığında sevgi almadan severseniz, yani sevgi olarak sevmeniz karşılığında sevgi üretmiyorsa,Hayatı sevgi dolu bir insan olarak ifade etmek sizi sevilen biri yapmazsa , o zaman sevginiz güçsüzdür, bir talihsizliktir.” 

Ekonomik ve felsefi el yazmaları bir bütün oluşturuyor demiştik. İnsan ve etkinliği çerçevesi ilk dönem Antik filozoflarından bu yana incelenmektedir. Marx ile  Ekonomi-politik noktasında geldiğimiz yer insanın bir bütün olarak, kendisine, kendi türüne, doğasına ve etkinliğine yabancılaşmasıdır. Bu yabancılaşma meta üretiminin bu evresinde aynı zamanda insanın kendisini ve emeğini de meta haline getirmesiyle sonuçlanır. Özne olan insan, kendi temel ihtiyaçlarının ve sermayenin nesnesi haline gelir.  

“İnsanın kendi türüne yabancılaştığı önermesi, tıpkı her birinin insan doğasına yabancılaştığı gibi, bir insanın da diğerine yabancı olduğu anlamına gelir.” Yabancılaşmış çalışma başlığı 

İnsanın tüm etkinliği, karşılıklı ilişkisi, burjuva sivil toplumunda tek bir ilişkiye indirgendiğini söylemiştik. Özel mülkiyet-para ilişkisi.  Olumsuz anlamda mülksüzleştirilmiş insanda emeğinden satacak başka bir şeyi yoktur haliyle beslenmeden, barınmaya veyahut sanatsal-kültürel-bilimsel tüm etkileşim için araç olarak görünen para-  her şeyin tek amacı haline getirilmiştir.  

Eğer seyahat edecek param yoksa, seyahat etmeye de ihtiyacım yok , yani seyahat etmeye gerçek ve somut bir ihtiyacım yok. ( Ich, wenn ich kein Geld zum Reisen habe, habe kein Bedürfnis, d.h. kein wirkliches und sich verwirklichendes Bedürfnis zum Reisen. Bedürfnis: ihtiyaç olarak çevrilmiş, başka bir yerde gereksinme ama geniş bir anlamı var ilgi, güdü, eğilim, gereksinme, motivasyon vb. Bunu belirtmek zorunlu gibi bir yolculuğa ilgimiz, parasızlıkla kaybolabilir yemek yeme ihtiyacı ise parasızlıkla gideremezsek de kaybolmaz orada durur bu da insanın diğer etkinliklere karşı ilgisiz, motivasyonsuz kalışı parasızlıkla -kaba iş bölümü haricinde de- tek tip insana dönüştürebilir özneyi )  

(Ancak bir birey diyebilir ki ‘ben ücretsiz de seyahat edebilirim otostop yoluyla’ burada unutulmaması gereken temel şey bir başkasının birikmiş emeğini kullanıyor olmamızdır. Bir insanla ilişkilendiğimizde, onun emeğil ile kazanmış nesneleri kullandığımızda, onun da tüm pratik yaşamıyla sömürü-sömürülmesiyle de ilişkilenmiş oluruz yani bedava gözüken şey öncesinde bir başkası tarafından emek-zaman ile sağlanmıştır) 

 
Haliyle insan istediği-arzuladığı, ihtiyaç duyduğu herhangi bir şey için onun araçlarına sahip olmalı. Özel mülkiyetin geliştiği toplumda bu, insanın içsel-bireysel eğiliminin, tek başına istemenin yetmediği, isteklerimize ulaşmanın  yöntemi olarak emeğimizi pazara çıkartmaktan başka hiçbir şeyimizin olmadığı özel mülkiyet ilişkisinde insan kendisinin doğrudan etkinliği için, emek-sermaye çelişkisi içine girmekten başka bir yolu kalmadığı ve bunun sonucu olarak da bir yabancılaşmış insana dönüştüğü gerçekliği ile karşılaşır. Bu işçinin pratik-gerçek yaşamında açığa çıkar. 

 
Tüm ihtiyaçların; beslenme, temiz hava, yeni şeyler-yerler keşfetme, güvenli bir uyku, saygı, kültürel-sanatsal tüm etkinliğimiz ( bilerek bir sıralama gibi değil insansal olan her şeyin aynı derecede, aynı önemde,  bir hiyerarşiye tabi olmadan aynı zamanda bir ihtiyaç olduğunu vurguluyorum) ve bir çok insani olan etkinlikten ve ilişkiden temel ihtiyaçlarımız için zorunlu olarak vazgeçtiğimiz ve artık bu yaşamın “normalimiz” olduğu burjuva toplumunda kendimiz için yoksulluk ve yoksunluk üretirken, sermaye için bir bütün olarak zenginlik üretmiş oluruz. 

 
Bir burjuva da bizden tam bunu ister.  

“Kendinden feragat, hayattan ve  insan ihtiyaçlarından feragat, onların ana ilkesidir. Ne kadar az yerseniz, içerseniz, kitap satın alırsanız, tiyatroya, baloya, meyhaneye giderseniz, düşünürseniz, severseniz, kuramsallaştırırsanız, şarkı söylerseniz, resim yaparsanız, kavga ederseniz, kadar çok tasarruf edersiniz .  Ne kadar az olursanız , hayatınızı ne kadar az ifade ederseniz, o kadar çok şeye sahip olursunuz” [İhtiyaç, üretim ve iş bölümü] 

Burjuvazinin bizden bu isteği, bizim de “bilinçli ya da bilinçsiz” düşünsel ve pratik yaşamımız haline gelir. Tüm insan yaşamını değişim-değeri yaratmak üzerine kurgulamış olan burjuvazi, paraya dönüşmediği bu faaliyetleri de hem işçinin kendisine çok gördüğü gibi metaya dönüşmüyorsa da bizler için gereksiz olarak kategorikleştirir.  Bununla birlikte kurgulamış olduğu kapitalist sistemin kendisi, emek-yoğun sömürü şartları altında da yarım yamalak uykudan başka çalışma dışında da bizlere gönlümüzce bir yaşam bırakmaz. Ve bu kapitalist sistemde burjuva sivil toplumun “doğalı”dır ve tüm düşün dünyası da buna göre şekillenir. 

 “Üretim araçlarını ellerinde tutanlar, düşünsel üretim araçlarını da ellerinde tutar” 

“Özel mülkiyet bizi o kadar aptal ve tek taraflı yaptı ki, bir nesne ancak ona sahip olduğumuzda bizimdir, yani o bizim için sermaye olarak var olur ya da doğrudan sahip olunur, yenir, içilir, bedenimize giyilir, üzerinde ikamet edilir vb . kısacası ihtiyaç var . Her ne kadar özel mülkiyet, mülkiyetin bu doğrudan gerçekleştirilmesini bir kez daha yalnızca geçim aracı olarak görse de ve bunların hizmet ettiği hayat, emek ve kapitalizasyon olarak özel mülkiyetin hayatıdır”

Özel mülkiyet ve komünizm 

Özel mülkiyetle birlikte iş bölümünün yaratmış olduğu parça-tek yanlı insan anlatsının sonunda en başta yaptığımız alıntının kendisine bir soru daha sormak gerek gerek;  “yaşıyor muyuz ki sevgi üretebilelim?” 

Temel olarak yukarıda bu sorunun cevabını vermiş bulunmamıza rağmen tekrar soruyoruz. Çünkü bu sorunun cevabı burjuva toplumunda değil, özel mülkiyetin olumlu anlamda kaldırılmasından sonraki toplumsal yapıda olduğu açık. Ancak ve ancak bunun öngörüsüne sahip olduğumuz akıldan çıkmamalı. Her üretim-tüketim ilişkisi kendi yaşamsal faaliyetini de doğurur. Komünist üretim ilişkisi de kendi pratik yaşamını doğuracaktır.  

 Özel mülkiyet, iş bölümü ve emeğin metalaşmasıyla insan nasıl kendisine, türüne, insansal olana ve doğaya yabancılaşıyor, insanlık dışı bir nesne haline getirmişse özel mülkiyetin olumlu anlamda kaldırılması, meta üretiminin son bulması ve insanın bu anlamda özgürleşmesi de nesne olan insanın özne  olarak insanlaşmasını yeniden sağlayacaktır. 

Bu anlamda komünizm kendisini sadece bolluk-bereket olarak açığa çıkartmayacak. İnsanın insanlaşmasıyla tüm ilişkilerin yeniden en coşkun ve aşkın haliyle şekillenecektir. 

Para-özel mülk dolayımıyla aracın amaca dönüştüğü bu çağdan sonra artık insan tüm insani ilişkilerini, toplumla ve doğa ile, tüm faaliyetlerini de resim, sinema, tiyatro, müzik dolaysız bir şekilde gerçekleştirecek.  

“ Başkalarıyla doğrudan topluluk halinde nadiren yürütebildiğim bir faaliyet olan bilimsel olarak aktif vb. olduğumda bile sosyalim çünkü bir insan olarak aktifim.”  

İnsanın kendisini ortaya koyma biçimindeki özgürlüğü, onun düşünce ve eylem, ihtiyaç ve faaliyeti, içsel eğilimi ve etkinliği bir bütün olarak kendisini bireysel yaşamında gösterdiği kadar toplumsal yaşamında da kendisini gösterecektir. Çünkü artık özgür eylem sahibi insan, doğrudan ya da dolaylı olarak maddi ve düşünsel sömürü altında değildir. Bilinci kendi bilinci olduğu kadar özgür toplumun da bilincidir. 

“Her şeyden önce “toplum”u yeniden bireyle ilgili bir soyutlama olarak sabitlemekten kaçınılmalıdır. Birey sosyal varlıktır . Onun yaşam ifadesi -başkalarıyla aynı anda gerçekleştirilen toplumsal bir yaşam ifadesi dolaysız biçiminde görünmese bile- bu nedenle toplumsal yaşamın bir ifadesi ve doğrulanmasıdır”

Artık insan tam alıntıda olduğu gibi insandır; kendisini çok yönlü geliştirebildiği, istediği, arzuladığı, ihtiyaç duyduğu tüm faaliyetlere kendisini ap açık, özgürce  ortaya koyabilen insandır. 

Bu halde üçüncü bir araca (para- özel mülk) ihtiyaç duymadan, dolaysız olarak bir üretici olarak, kendi özünü  sözü ve eylemiyle özgürce açığa çıkartmaya uygun gerçek insandır.  

Şimdi alıntıyı gönül rahatlığı ile yeniden yapabiliriz belki;  

İnsanla ve doğayla ilişkilerinizin her biri, gerçek bireysel hayatınızın belirli bir şekilde kendini göstermesi olmalı, istemimizin nesnesine uymalıdır. Karşılığında sevgi uyandırmadan seviyorsanız, yani sevgi olarak sevginiz karşılığında sevgi yaratmıyorsa, seven bir kişi olarak dışavurumunuzla kendinizi sevilen bir kişi yapamıyorsanız, sevginiz güçsüzdür, bir talihsizlikti” 1844 el yazmaları 

*Shakespeare Atinalı Timon alıntısı ( garip bir şekilde alıntı çeviriyi Yordam kitaptan yaptım.  1844 el yazmalarını, Sol yayın’larından incelerken Yordam Kitap’ın “insanlık” olarak çevirdiği “Völker” kelimesini Sol Yayınları “ulus” olarak çevirmiş başka bir kaynak ise millet bir başkası da halk olarak çevirmiş. Ancak Ulus-millet ve buna bağlı olarak halk kavramı burjuva ulus devletiyle açığa çıkmış terimlerdir. Marksist literatür açısından da böyle kullanılmaktadır. Haliyle Burjuva devriminden önce Shakespeare bir “ulus” tanımı yapamaz. Zira Völker terimi ulus öncesi topluluklar için de kullanılır. Sol Yayınları’nın sıklıkla yaptığı bilinçli yanlışlardan birisi. 

“Verdammt Metall, 
Gemeine Hure du der Menschen, die 
Die Völker tört“ Shakespeare im Timon von Athen

Merkan Aksoydan

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

*